Monday, November 26, 2007

Sütlüce - Spil Dağı - Beşpınar

Parkur: Sütlüce - Spil Dağı - Beşpınar (Manisa)
Grup: DEDAK (Dokuz Eylül Dağcılık Kulübü) - B Grubu
Tarih: 25/11/2007
Hava: Açık



Aslında 1513 metre diyerek başlamam lazımdı. Yani sonuçta hayatımda (uçağı saymazsak tabi) çıkabildiğim en yüksek yer belki de. Ama bir gariplik var. Nedenini düşünüyorum iki gündür. Belki parkurun kolaylığı, belki de doğa yürüyüşü ile piknik yapmayı birbirine karıştıran insanların üstelik bir çok uyarı yapılmasına rağmen yürüyüş yapmak için gelen B Grubuna katılmaları. Bilmiyorum ama sanırım giderek piknikten bile nefret eder hale geleceğim. Hiç aklıma gelmezdi ama sanırım yakında yürüyüşlerde hava kapalı olsun, hatta belki de yağmur yağsın isteyeceğim ki piknikçiler ile yürümek isteyenler ayrılsın. (Amatörler ve heveslileri anlarım, ne de olsa 5 yürüyüş önce ben de hevesli beceriksiz/bilgisizlerden birisiydim, ama B Grubuna gelip de yürümemek için sürekli konuşanlar??? Bunu kabul etmem zor, hele ki yürüyüşün başında yapılan o kadar uyarıya rağmen...) Bir de okumayan toplum olduk diyorlar. Okumamayı geçtim, duymuyoruz, dinlemiyoruz bile. Okumamak yine iyi bir raddeymiş. (Alçaklık da bir yükseklik bir birimidir?!?)

Neyse, bu kadar kızgınlık yeter, şimdi de yürüyüşte neler oldu:
8:05'de Konak İskele önünden hareket ettik. Ama ne hareket. Minibüsü tıkabasa doldurarak arkamızda çok kalabalık bir İskele önünü bırakarak yola çıktık. Neredeyse İzmir'in yarısı dağlardaydı sanırım bu pazar.

8:45'de Sütlüce'ye, çay molasına girdik. Kahvaltı etmemişler için kahvaltı, uyanamamışlar için sabah çayı molası. 9:10'da otobüslere binerek yürüyüşümüzün başlayacağı Beşpınar köyü yakınlarındaki alana hareket ettik.

9:40'da toplanma alanında duyurular yapıldı ve yürüyüşe başladık. Tabi B Grubunun 58 kişi olması ilk etapta beni şüphelendirmişti ama üzerinde durmak istedim. Çünkü ne de olsa sürekli sağımdan solumdan geçerek tek sırayı bozan çok hızlı yürüyen birçok kişi vardı. Sanırım bu insanlar tempo yavaş geldiği için öne geçmeye çalışıyorlardı. Ulaş, ne kadar iyimsersin. Sanırım bugün yeni birşey öğrendim: "Tek sırayı bozarak birileri yanından geçiyorsa, bu kişiler sadece parkuru hafif bulduğu için zamanını daha iyi değerlendirmeye çalışan birileri olmayabilir. Artık aklımda ikinci bir sınıf var: Yürümeyi bilmiyorum ama bilenleri dinlemek yerine kendi başıma koşarak birazdan yorulup grubun başına bela olmalıyım diyenler." Neyse, 9:40'da yürüyüşe başladık. Hafif, çok kalabalık ağaçlar arasında kalmayan ama yine de yeşil bir parkurdan ilk düzlüğe kadar tırmandık.

10:20'de ilk molamızı verdik. Tabi ilk resmi mola. Ondan önce birkaç kez nefes düzenleme molası ile aşırı yüklenmeleri azaltmaya çalıştık tabiki. Gerçi bu ilk mola başımıza geleceklerin habercisi imiş. İlk mola ve (şaka olmadığını sonradan anladığım) ilk buraya kadardı değil mi sızlanmaları.

Mola sonrasında neredeyse düz bir yürüyüş ile AtAlanı piknik alanına vardık. Zirve yapmak istememeyi ayıp saymayan bir grubu mola yerinde bırakarak zirve yapmak isteyen ve zirve yapmaya arabayla gideceğimizi zanneden bir B Grubu parçası olarak zirveye hareket ettik. Beşinci dakikada başlayan zirveye gelmedik mi sızlanmaları 12:20'de Spil dağı zirvesinde sona erdi. 15 dakikalık bir zirve keyfinden sonra mola yerine dönüş başladı.

13:00'da mola yerindeyiz ve piknik, pardon mola, 14:30'a kadar sürüyor. Tabi 20 dakika yemek yiyip 15-20 dakika dinlenenler geriye kalan 40 dakikada ne yapacağını düşünüyor. Ve mola bitişiyle aşağıya inmek için otobüslere doğru hareket ediyoruz.... değil tabi. Nedense tekrar yürümeye başlıyoruz. (Galiba duyduğum sızlanmalar beni de etkilemeye başladı.) Yine hafif bir yürüyüş ile gelirken mola verdiğimiz yere tekrar geliyor ve tekrar mola veriyoruz.
Bu mola sonrası yürüyüşün biteceği 16:05'e kadar yine hafif bir iniş ile devam ediyoruz.

İndiğimiz Beşpınar köyünde 25 dakikalık çay molası sonrası Sütlüce köyüne gitmek üzere otobüslere biniyoruz. Otobüste öğreniyorum ki C Grubunun da karşılaştığı bir zorluk olmamış, sadece daha uzun yürümüşler. Sanırım C Grubunda yürüseydim, kimseye rahatsızlık vermezdim diyerek üzülüyorum.

Otobüste tekrar bu parkura gelir miyim diye düşünüyorum. Bilmiyorum. Tabiat beni çok etkilemedi. Parkur çok kolay ve kısa. Bir de üstüne insanların saygısızlıkları eklenenince garip bir yürüyüş gününü bitirdim. Ama şu kesin ki Spil dağından görünen deniz gibi bulutların arasındaki adalar gibi duran zirveleri görmek için bu basit parkuru bir kez daha çekebilirim. Ama en azından C Grubu olmalı. (Ayrıca Spil zirveye çıkan başka parkurlar da olduğunu söylediler. Diğer parkurlar ve başka hava koşullarında belki de yürüyüşçüler için zevklidir bile. Bu kadar insan, bu kadar zamandır hata yapıyor olamaz.)

Not: Ama bu parkur uzatılmalı, o kesin...

Not2: Tabi bu kadar sızlandıktan sonra rehber ve DEDAK üyelerine mutlaka teşekkür etmek gerekiyor bu parkurda. Bu kadar piknikçilerin ve yürüyüşçülerin sızlanmasını tek potada eritip iki tarafında en az rahatsız olmasını sağlamak çok zordu. Çok teşekkürler (Mesela benim bile bir ara aklıma piknikçileri dağda bırakmak geldi :) )

Sütlüce - Spil Dağı - Beşpınar (15 km)
Servis Hareket _________________8:05
Sütlüce'ye Varış _______________8:45
Hareket ________________________9:10
Beşpınar'a Varış _______________9:40
Mola(5dk) ______________________10:20
Zirve(15dk) ____________________12:20
Öğle Yemeği(90dk) ______________13:00
Mola(10dk) _____________________15:25
Bitiş __________________________16:05
Servis Hareket _________________16:30



Not: Çektiğim fotoğrafların tamamı: http://s240.photobucket.com/albums/ff299/XtrmPrgrmmr/DEDAK%20-%2020071125/
Tüm yürüyüş fotoğraflarım: http://www.flickr.com/photos/xtrmprgrmmr/

Not: Murat 'Tezmertek' ÖZ'ün fotoğrafları ve notları için http://www.gezenbilir.com/index.php?topic=9238.0

Sunday, November 11, 2007

Yukarı Kızılca - Mahmut Dağı

Parkur: Yukarı Kızılca - Mahmut Dağı (İzmir)
Grup: DEDAK (Dokuz Eylül Dağcılık Kulübü) - B Grubu
Tarih: 11/11/2007
Hava: Kapalı. Yağmursuz



1387 METRE. Söylenebilecek ilk şey ve belki de en önemli şey bu. 1387 metre. Bu hafta hatta SANA DÜN BİR TEPEDEN BAKTIM AZİZ İZMİR! Evet, parkur neredeyse Manisa'da sayılabilir ama İzmir'i gördüm. Burada kaç kişi Manisa'dan bakıp İzmir körfezini görmüştür ki? Neyse sakin olalım ve başlayalım. (Bu arada ben bunu yazarken de Jack NICHOLSON televizyonda Sakin ol diyor zaten :D (Anger Management))

Sabah 8'den önce servislerin toplanma alanındayım. Genel olarak tüm kulüplere baktığınızda İzmir'de kalabalık toplanmış desek de, bu hafta katılımda düşüş var. Sanırım bu hafta boyunca sürekli yağmur haberleri yapılmasının ve Cumartesi gün boyu yağan sağanak yağmurun etkisi büyük. Şeker olduğu için eriyeceğini düşünenler hariç 3 midibüs olarak DEDAK grubu yola çıkıyoruz. Güzel, neşeli bir yolculuk. Hatta geçen haftaki yolculuğu tekrar yorumlamak gerekirse, sanırım yol ağaçlar arasında, doğada olursa yolculuktan sıkılıyorum. Standart asfalt yol üzerinde çok da sıkılmadım. Bu arada pizza çok güzeldi. :D

Saat 9'da servisten iniş ve bizi bekleyen Yukarı Kızılca ile tanışmak. Yukarı Kızılca gerçekten bizi bekliyor, Belediyenin hazırlığı olduğunu tahmin ediyorum: Girişte tüm servisleri Yukarı Kızılca'lı küçük kardeşlerimiz karşıladı, çiçekler verdiler, güzel bir tören hazırlanmıştı. Tören alanında bizi bekleyen Türk bayrakları ve güzel şarkılar vardı. Yaklaşık 45 dakikalık bekleyişten sonra tören başlıyor veya başlamaya başlıyor mu diyelim. Sayın kaymakamımızı uzun süre bekledik. Belki 4 yürüyüşlük tecrübemde en çok yorulduğum 45 dakikaydı herhalde. Kendisi teşrif ettiler, sanırım herkes onun gelmesinden memnun olmuştu ki, özür dilemeye gerek kalmadı. Alkışlarla kesintiye uğramayan konuşmasından sonra yürüyüşümüze başladık. Unutmamak gereken tabi ki Ferah hanımın DEDAK adına kürsüde okuduğu şiir mükemmel bir seçimdi. Ayrıca törendeki aksamalar yüzünden çok güzel hazırlanmış olan Yukarı Kızılca'lı gençlerin gösterilerini pek kimse izleyemedi. Yani organizasyondaki hatanın ne yazıkki cezasını gençlerimiz gördü. Bu üzücüydü tabi. Sonrasında yürüyüşümüz nihayet başladı.

10:30'da yürüyüşümüz basit ve çam ağaçları arasında bir parkurda başladı. Hafif zorlukta bir tırmanma parkuru 11:20'deki su molası sonrası 12:00'e kadar devam etti. İşte burada kritik soru, mola yerine yaklaşmıştık ve isteyenlerle zirve yapılacaktı. Resimlerde sizlerinde göreceği kulubenin oraya kimler çıkmak isteyecek? E, pek akıllı işi gibi görünmüyor tabi, oraya çıkmak. Öyleyse karar ne?... Tabi çıkılacak. Ne yani oraya kadar gitmek akıllıca mıydı zaten? ZİRVE Zamanı...

13:45'deki molada 1387 metredeyiz. Buraya kadar hızlı mı geçtik? Anlatılacak birşey var mı? Anlatılabilecek birşey var mı peki? Oraya gitmeyen birisine anlatılabilecek birşey yok aslında. Orta zorlukta yaklaşık bir buçuk saatlik bir tırmanış sonrası şu ana kadar gördüğüm en güzel manzaralardan birisine bakıyorum. Sanki tüm dünya ayaklarınızın altında. Behzat'ın tepesinde tüm İzmir'i bir kerede gördüğümde de hoşuma gitmişti ama bu başka birşey sanki. Herşeye ve herkese bakıyoruz. Herkes ve herşey çok aşağıda. Sanırım bir insanın hakimiyet duygusunu tanımlaması için önce böyle bir deneyim yaşaması işine yarayabilir. Öğle yemeğimiz için sadece yarım saatimiz var. Öyleyse ne yazıkki öğle yatışı bu hafta yok. Zaten 1500 metre yukarıda üzerinde bir ceket-tshirt-esofman alti kombinasyonu ile ne kadar az durursanız, yaşama şansınız o kadar artıyor sanırım. :D

Ve 14:15'de mola yerinden hafif bir parkur ile, araç yolundan inmeye başlıyoruz. Tabi bu iniş 20 dakika kadar böyle rahat ve tabi rahat bize batıyor ve başlıyoruz yine bayırdan aşağı dökülmeye. Zor değil, hatta kolay sayılabilecek bir iniş başlıyor. Hatta o kadar kolay geliyor ki, inerken neredeyse mola vermeyi unutacağız. Neyse birilerinin aklına çantasındaki meyveleri hala tüketmemiş olduğumuz geliyor ki böylece mola veriyoruz. Neredeyse mola vermeden ineceğiz. Tabi mola vermeden inmemizin nedeni sadece yürüyüş tempomuzun standart olması ve parkurun görsel güzelliği değildi tabi ki. Söylemeden geçmek ayıp olurdu. Buradan ilan ediyorum, Hanifi bey ve Ferah hanım ile yürüyorsanız, şarkı söylemeleri konusunda ısrar edin. Şarkı söylemekten belki de, yürüdüğümüz yolu unuttuk. Mola yerini kaçırıp gidecektik neredeyse. 15:30'daki bu molaya kadar sürekli Türk Sanat müziğinden örneklerle yürüyüşümüzü mükemmel hale getirdik. Bir yandan mükemmel bir manzara, burunlarımızda yeni yağmurla yıkanmış çam ve toprak kokuları ve yanında Türk Sanat Müziği... Tekrar teşekkürler müzik ziyafeti için.

Ve 16:30'da yürüyüşün sonu yine Yukarı Kızılca'da. Sonuçta 6 saat süren orta zorlukta sayılabilecek bir parkur, eğlenceli ve standart tempolu bir yürüyüş grubu. Sanırım bundan daha güzel bir kombinasyon olma ihtimali düşük. Ancak çevremdekilerden duyduğum Mahmut dağının da bize izin verdiği. Çünkü her hava koşulunda Mahmut Dağı'na bu kadar kolay çıkılmazmış. Yani hava koşullarına bağlı bir parkur, özellikle zirve yapacaksanız. Onun dışında ortalama zorluk denilebilir. Ne demiştik: SANA PAZAR GÜNÜ BİR TEPEDEN BAKTIK GÜZEL İZMİR! HATTA GİTTİK Kİ, O TEPE DE ARTIK BİZİMDİR...

Neyse yürüyüş süreleri;
Yukarı Kızılca - Mahmut Dağı (22 km)
Servis Hareket ___________8:00
Yukarı Kızılca'ya varış __9:00
Yürüyüş __________________10:30
Mola (5dk) _______________11:20
Öğle Yemeği (30dk) _______13:45
Mola (10dk) ______________15:30
Yukarı Kızılca'ya varış __16:30
Servis Hareket ___________17:00

Not: http://s240.photobucket.com/albums/ff299/XtrmPrgrmmr/DEDAK%20-%2020071111/ adresinde yürüyüşün tüm fotoğraflarına ulaşabilirsiniz.

Wednesday, November 07, 2007

Hangi Gruba Gitmeliyim?



Her Yürüyüş Kulübünün farklı bir sistemi olabilir ama kalabalık insan gruplarının katılım gösterdiği organizasyonlarda (DEDAK gibi) insanların bazı özelliklerine göre gruplara ayrılması gerekiyor.
Tüm gruplar belli noktalarda kesişse de (başlangıç, bitiş, öğle yemeği, ara molalar, ...) hız ve parkur zorluğu açısından farklı yolları yürürler.

_Neden?
___Yanlış grupta grubun temposunu (hızlı veya yavaş yürüyerek) bozabilirsiniz.
___Olmanız gerekenden hızlı bir gruba katılırsanız, yapabileceğinizden hızlı yürümek zorunda kalacağınızdan fiziksel yorgunluğunuz artar.
___Yüksek düzeyli grupların parkurları da daha zorlu olacağından tecrübe eksikliği nedeniyle zorlanacağınız parkurlarda grubun temposunu bozabilir, kendiniz için de tehlike yaratabilirsiniz.

Hangi grupta yer almalısınız?

_A Grubu
___İlk kez yürüyüş yapanlar
___Tecrübeli olup, Fotoğraf çekmek ve çevreyi inceleyerek yürümek isteyenler
___Son günlerde sağlık problemleri yaşayanlar
___Ayakkabı, kıyafet, malzeme açılarından yetersiz olanlar

_B Grubu
___Tempolu (ortalama ancak sabit tempoda) yürüyebilecek olanlar
___Sık mola vermeden yürüyebilecek olanlar
___Orta zorlukta tırmanma ve iniş yapabilecek olanlar
___Sağlık problemi olmayanlar
___Vücudunu hem yorgunluk, hem de çeviklik açılarından zorlayabilecek olanlar

_C Grubu
___Tempolu ve Hızlı yürüyebilecek olanlar (Gerektiğnde koşarak)
___En az mola ile yürüyebilecek olanlar
___Zor tırmanma ve inişleri yapabilecek olanlar
___ Tecrübeli olanlar

Genellikle en fazla 3 gruba bölünüyor anladığım kadarıyla. Ancak kendi grubunuzu katıldığınız yürüyüş grubunda belirlemeniz hem sizin Yürüyüşten en fazla zevki almanız hem de gruptaki diğer katılımcıların güzel bir gün geçirmesi açısından önemli.

Not: Bir kaç yürüyüşten sonra olmaması gerekirken üst gruba gelenlerin sizleri ne kadar rahatsız edeceğini göreceksiniz. Bu durumda kalmamak için alt gruplardan başlamak en iyisi. Zaten bulunduğunuz grup size az gelmeye başladığında bunu farkediyorsunuz. :D

Sunday, November 04, 2007

Kavacık - Narlıdere Yürüyüşü

Parkur: Kavacık - Narlıdere (İzmir)
Grup: DEDAK (Dokuz Eylül Dağcılık Kulübü) - C Grubu
Tarih: 04/11/2007
Hava: Açık



Sıcak sayılabilecek, güzel bir gün. Tüm hafta boyunca, Meteorolijinin sağanak yağmur uyarılarına aldırmayan, belki de şeker olmadığı için erimeyecek olan 1 otobüs, 2 midibüs dolusu doğasever Kavacık'a geldik. Gerçi söylemeden geçmek mümkün değil; sıkıcı sayılabilecek 1 saatlik bir yolculuk sonrası -Kavacık'a geldik. Belki yürüyüş için sabırsızlanıyor olmamız, belki de yürüyebileceğimiz yerleri otobüsle geçiyor olmamız nedeni; ama sonuçta otobüsten ineceğimiz dakikaları iple çektik.

Neyse, 9:40 itibariyle C Grubu ile yürüyüşe başladık. Daha önce yazdıklarımı okuduysan biliyorsun ki C Grubundan korkarak başladım tabi. Ama Ferah Hanım ve Ayşe Hanım'ın iknası ile C Grubunun başına bela olma pahasına çıktım ve yola döküldük.

10:25'deki molaya kadar üzüm bağlarının arasından sakin bir yürüyüş yaptık. Hatta 10:50'deki molaya kadar yine bağlar arasından sakin bir yürüyüş yaptığımızı söyleyebiliriz. Ancak oraya geldiğimde C Grubunun benim için daha uygun olduğunu düşünerek gelmeme rağmen, sonrası için korkmaya başlamam gerekliymiş. Neden bana uygun? Çünkü düzenli, kontrollü, tempolu, gerçekten gerekli molalarla öğle molası yerimizin 10 dakika uzağına geldik. C Grubunun problem yaratacağı nokta burada geliyormuş. :D Madem mola yerine bu kadar yakınız! Öyleyse mola yerine olabilecek en uzak ve en dik yoldan (hatta belki de yol olmayan yerden) gitmeliyiz. ;)

11:50'deki öğle yemeğine kadar yürüdüğümüz parkuru ise anlatmam mümkün değil, görülmesi lazım. Çok güzel, yeşillikler ve ağaç kokuları arasında dimdik bir yerden hiçbiryere bağlı olmadan inmeye çalışacaksınız. Bu işi, bu pozisyonlar zevkli hale getiriyor. Neyse, hala bunu yazdığıma göre tabi ki düşmedim. Ama Ayşe hanımın ödünç verdiği baton olmasa belki geldiğim yönden dönmem gerekecekti. Neyse dediğim gibi nasıl geçtiğini anlamadığım hem zevkli, hem heyecanlı, hem yeşil bir 1 saatlik yürüyüşün ardından yemeğimi haketmiştim.

Dostluk ve muhabbetce (tamam, dağın başı için yemek listesi açısından da) zengin bir sofrada yemek yeme şansım oldu yine. Ve tabi ki sonrasında öğle dinlenmesi. Bu arada söylemek lazım öğle molası yarı kurumuş bir dere yatağının hemen yanında.

Öğle molasını hızlı geçersek, yine yürüyüş. Önce hafif bir tırmanış, sonrasında günün ilk yarısındakinden daha kolay ama genel olarak eğlenceli sayılabilecek zorlukta bir iniş. Sonrasında dere kıyısında küçük bir mola daha. Aslında sürekli bu dereden bahsetmem lazım, çünkü parkurun bundan sonrası neredeyse dereyle bütünleşik.
Sürekli nasıl olduğunu anlamadığım birşekilde sürekli dereyi dikermiş gibi çapraz yürüyüşlerle ilerliyorsunuz. Suyun da katkısı ile yoğunlu artan bir doğa kokusu. Sürekli üzerinizi kaplayan ağaçlar ile doğanın içinde, onun parçası olmuşluk duygusu. Ve birazdan basacağın yerin toprak mı yoksa dere mi olacağını bilememe düşüncesi. Sakin, huzurlu bir gün sonu parkuru. Tüm haftanın yorgunluğunu atmak için geliyoruz ya, işte parkurun bu bölümü de tam anlamıyla günün yorgunluğunu da atma yeri.

Yolun son yarım saatlik bölümü toprak yol ve hatta sonlara doğru köy içinden. Sonrasında 15:15 itibariyle Narlıdere'ye giriyoruz.

Sonrası biraz garip aslında. Yürümek için geldiğimizi düşünürsek servisin kalktığı 17:15'e kadar beklemek garip geliyor ama bir yandan da güzel şeyler var. Narlıdere'de köyde, köyün ortasındaki kahvelerde kaç kez çay içme fırsatınız olur? Kaç kez köy meydanına bakan bir birahane-lokantada bira içebilirsiniz ki? :D

Neyse, güzel, eğlenceli bir parkur. İlk bölümü tehlikeli ve zorlu, ikinci bölümü sakin ama yine de zorlu sayılabilecek bir parkur.

Kavacık - Narlıdere (23 km)
Servis Hareket ________8:00
Kavacık'a varış _______9:20
Yürüyüş _______________9:40
Mola (5dk) ____________10:25
Mola (5dk) ____________10:50
Öğle Yemeği (70dk) ____11:50
Mola (5dk) ____________13:45
Mola (5dk) ____________14:05
Narlıdere'ye varış ____15:15
Servis Hareket ________17:15

Not: İlgili Resimleri http://s240.photobucket.com/albums/ff299/XtrmPrgrmmr/DEDAK%20-%2020071104/ adresinden bulabilirsiniz.