Thursday, July 21, 2011

Ist5Days 2010 - Neler Oldu? 1/3

Merhaba,

Bir türlü zaman bulup, kafamı toplayıp yazamadım. Tabi tembelliğim de söz konusu ancak yazmak direkt kafamdan yaptığım, plansız bir çalışma olduğundan rahat olmam gerekiyor. Neyse, tüm okuyanlardan özür dileyerek başlayalım. İstanbul'a gittik, geldik. Özellikle yoğun yarış temposu yüzünden tam bir yarış yolculuğu oldu. Aslında ilk planım; gideriz, gitmişken de yarışırız idi. Ancak Derya ile epey koşturmalı bir 3 gün geçirerek tamamen "Ist5Days haftasonu" yaptık.

E, başlayalım bakalım, nasıl geçti 3 gün?...


Eşya hazırlama sürecini 1-2 gün öncesinden halletmiştik. Zira günler epey karışıktı ve havaalanına gitmek için otobüse binmeye ancak yetişebilecektik. Tabi bir de arada Cocomo'yu anneme götürme süreci yaşanacaktı. Bu nedenle evde herşey hazır, bizi beklemeliydi. Başta yarış malzemesi ve resmi belgeler olmak üzere çantaları hazırlamış sabahtan çıkışa hazırlamıştık. Gelir gelmez planlarımızın iyi gitmesinden dolayı biraz da dinlenme fırsatımız oldu, işlerimizi halledip yola revan olduk.

İlk plan 19'da hareket eden belediye otobüsüne yetişmiş olmak. Gerçi son şansımız değil belki ama rahat bir yolculuk için uyulması gereken bir kural. Araç Mithatpaşa sahil bulvarından geçiyor, 19'da Efes'ten hareket ediyor, yolun sıkışık durumuna göre Alsancak-Mithatpaşa Sahil-Balçova Otoban-Gaziemir-Havaalanı rotasından ilerliyor. Yollarda el kaldıranlara duruyor. Ancak problem şu; Her ne kadar duraklarda duracak olsa da aşırı kalabalık duraklarda gözden kaçırması çok olası. Trafiğin de sıkışık saatleri olmasını gözönüne alarak bekliyoruz. Yaklaşık 20 dakika içerisinde araç önümüzde oluyor. Yaklaşık 35 dakikalık bir yolculuk sonrasında da içhatlar-gidiş. (Aslında yeni açılan banliyöyü denemek istiyordum ama evden tek araç, 35 dakika yerine, evden otobüsle Konak, metroyla Halkapınar, banliyö havaalanı sürecini tercih edemedim. Ancak sanırım bundan sonraki rahat süreçlerden birisinden deneyeceğim.)

Uçak saati aslında çok kötü. 9.25 gibi kalkacak bir uçak, 8 gibi havaalanında olmanızı gerektiriyor. Evde yemek yesen olmaz, çok erken, İstanbul'a bıraksan 11'den önce şansın yok. Mecburen havaalanında Burger King alternatifi. Burada pahalı olmasına rağmen Burger'da yiyeni anlarım, zaten anlıyordum. Sonuçta kendine özgü bir lezzeti var, insan açtır, vs., vs. Ama biz menüleri alırken gelip de sırf kola alanları hiç anlamadım. Bir insan neden kolasını almak için Burger King'i, hem de havaalanı pahalılığı sırasında tercih eder ki. Aynı paraya, hatta daha ucuza gidip oradaki kafede de içersin, hatta sana masa da verirler. Burger'dan alıp bir de dışarıda içiyorsun :) Garip... Neyse efenim 20:20 gibi tamamen hazırız. Uçağı bekliyoruz. yaklaşık 10 dakikalık bir rötar ile rota İstanbul.

Uçakta yazacak birşey olmazdı aslında. Ama komik birşey anlatayım da, gülün... (Yaşandığı gibi yazamayabilirim ama umarım gözünüzde canlandırabilirsiniz...) Derya cam tarafında oturuyor. Hareket etmeden önce yastık rica ettik. Koydu pencere tarafına uyukluyor. Ben de Uykusuz, Penguen. Biraz sonra kaldırdı kafasını, Yastık gitti dedi. Dedim, herhalde arkaya düştü. Arkaya mı? Evet. Uzandım arka koltuğa. Arkasında oturan bayanın elinde yastık var. Dedim, sanırım yastık bu tarafa düşmüş. Evet, bende dedi. (Aslında burada birşey anlamış olmalıydım. Yastık düşmüş cümlesinin cevabı Buyrun olmalı değil mi? Bende değil... :) ) Alabilir miyim dedim. Bayan suratıma boşboş bakmaya başladı. Yastık düşmüş sanırım, alabilir miyim diye tekrarladım. Şu anda net hatırlamıyorum, ama sanırım bayan Neden? tarzında bir cevap verdi. :) Eşim uyuyordu, alabilirsem devam edecek dedim. Bu sırada da İstanbul'a kadar sürecek aptalca diyalogu bitirmek için elindeki yastığa uzanıp ucundan tuttum. O zaman bıraktı, aldım yastığı döndüm. Bu arada Derya'cım gülüyor. Ne oluyor dedim, bu konu niye uzadı bu kadar? ( Tabi bir niye gülünüyor? :) ) Aslında olay daha garipmiş. Yastık düşmemiş, Derya'cım uyuyorken bayan arkadan elini uzatıp pencere ile başı arasındaki yastığı tutup, çekip almış... :) Sanırım yastık lazım da, böyle bir yöntemi uçakta ilk kez gördüm :) Ben de saf gibi düştü falan diyormuşum. Bayan da bu yüzden şaşırıyormuş :) Bunu okuyup da yapan varsa anlarım ama bana garip geldi, uyuyan insanın yastığını çekip almak uçakta... :) 

Neyse, indik. Koşturmaç. Havaş. Araç 11de kalkıyormuş. Saat başlarında Kadıköy yönüne, Sahray-ı Cedit. Oradan taksi ile 10 lira tutmuyor zaten Marmara Üniversitesi Konukevi. Ancak şunu söylemek lazım. Epey kalabalıktı, ayakta kalan bile oldu. Dikkat etmek lazım, daha çok zaman var saat başına dememek, garantiye almak lazım. Yaklaşık yarım saat civarında tutuyor ofise kadar. Sonra da 10 dakikada Konukevi. Ana giriş karşısındaki ışıklardan içeride bakkal var. Bir büyük su alıp içeri gireceğiz. Bu arada öyle yoğun bir sis var ki, zaten uçak bile inişte rötar yapmak zorunda kalmıştı. Arabada iken 2 araç öncesini görmüyoruz. Bir de tam kampüse girdikten sonra otobüs durağından bir gürültü kopuyor. Binaya yürürken gözucu bakıyoruz. Tabi ki, sis falan dinlemeyip paldır küldür gitmeye çalışan bir İstanbul arabası ile İstanbul dolmuşu girmiş birbirine. Aferin diyor, yanlarından geçiyoruz. Sonra Konukevi, oda alımı, dinlenme, vs. Yarın sabahın köründe kalkıp bilmediğimiz biryere gideceğiz... 

5 Kasım 2010 - Beykoz yarışı

Bugün Ist5Days'de benim için 1. gün ama aslında 3.gün yaşanıyor. Benden önce İstanbul Üniversitesi Avcılar Kampüsü'nü koştular, bir de Belgrad Ormanları. Mutlaka tüm yarışlar iyidir ama hadi Belgrad Ormanları, klasik orman yarışı da, profesyonel bir yarışçı olmadığımdan herhalde, henüz farklı yerlerde yarış fikri beni daha da heyecanlandırıyor. Bu nedenle İstanbul Üniversitesi yarışına çok içim gitmiş olsa da katılamamanın üzüntüsü tabi ki var. Neyse bugün yarış 11'de başlayacak. Neredeyse gider gitmez çıkış almam gerekecek. Bu nedenle hiç bilmediğim biryere toplu taşıma ile gidecek olmanın sıkıntısı ile 7:30'da kalkıyorum. (Tabi zavallı eşim de eş durumundan o saatte kalkıyor sağolsun.) Hızlı hazırlanıyoruz, zira işimiz çok uzun olabilir. Hemen dışarı atıyoruz kendimizi. Zamanımız var gibi duruyor. Konukevi karşısında simit sarayı. Bir duble çay ile börek-çörek kahvaltı. Tabi yarış stresi yüksek. Sonrasında "ışıkların oradaki sokaktan içeride bakkal"dan snickers ve su desteği ile dolmuşa atlayıp iskeleye iniyoruz. Hemen otobüs duraklarına geçiyoruz. Akbilimiz bile var, doldurup otobüs aramaya başlıyoruz. Önceden Facebook'tan yardımcı olan arkadaş ve öğrencilerin desteği ile notlarımızda 15BK (Ne demek acaba? :) )  ve 15F otobüsleri var. İlk tercih 15BK olmalı kısa rotası nedeniyle ama 15F denk geliyor, diğerini bulamayız diyip biniyoruz. Saat 8:45 itibariyle hareket. Tahmini yolculuk süresi 1 saat olan bir araca binince umuyorum 11 olmadan çok önce orada oluruz. 

Otobüste ayrı hikaye var. 3 kişilik yan koltuğa, şöföre yakın oturuyoruz. Karşımızda 4 kişilik yan koltukta da bir üniversiteli kız-oğlan oturuyor. Benim de yanıma "eski" bir bayan oturuyor. Bayan tek başına hikaye. Düşündükçe olumlu mu, olumsuz mu kanaat getiremiyorum. Siz okuyun karar verin. Önce olumlular... Bayan aşırı yaşlı ama kıyafet, görünüş tam filmlerden fırlamış İstanbul hanımefendisi. Hanımefendi öğretmenmiş. Hem de Türkçe-Edebiyat öğretmeni. Yıllarca Türkiye'de birçok yerde öğretmenlik yapmış, çok değerli öğrencileri olmuş, hatta öyle insanlar yetiştirmiş ki, birisi geçtiğimiz aylarda onu Amerika'da misafir etmiş. Hatta sonrasında Müdür olarak MEB'de çalışmış. İstanbul'da özellikle yurtdışı ile bağlantılı okullarda, Milli Eğitim tarafından görevlendirilmiş olarak müdürlük yapmış, hepsinde de çok iyi performanslar ile çok iyi anılarla görevini tamamlamış. Şu anda da bilgisayar kursuna gidiyormuş, internet kullanmaya çalışıyormuş. Bunlar olumlu olanlar. Olumsuz olanlar biraz karışık. Aslında hepsi aynı nedene bağlanabilir; Yaşlılık. Ama farklı hikayeleri de belki işlersiniz; Önce karşımızda tatlı tatlı, kimseyi rahatsız etmeden konuşan (hadi yaşlı terimini kullanayım, cilveleşen :) (de valla çocukların kimseyi rahatsız eden bir durumları yoktu :) )) çocuklara taktı kafayı. Ne ahlak kaldı, ne insanlık, ne gençlik. Sonra çocuğun onun bacaklarına baktığında ısrar etmeye başladı. (Sanırım hem yanındaki kız arkadaşı ile cilveleşiyor(!), hem de 80 yaşında bayanın bacaklarına bakıyor :) ) Çocuğun ne terbiyesizliği kaldı, ne ahlaksızlığı. Üstüne gençler böyle miydi eskiden. Üstüne ben de sorarım o zaman, 80 yaşında kadına o kadar makyaj uygun mu? :) Hadi sormadım diyelim, devam edelim, kızların erkeklerle oturması uygun mu? sohbeti uygun mu imiş. Hatta neredeyse aşırı dinci diyeceğim, burada yazamayacağım istekler, tanımlar  teyzemden ama bir yandan kendisi bir adamın yanına oturmuş, 80 yaşında olmasına rağmen giymiş döpiyesi çıkmış, üstüne de ben Atatürk'ün öğretmenlerindenim... (Yanlış anlaşılmasın, tabi makyaj yapsın, tabi istediğini giysin, yaşlanan insan süslenmesin demiyorum ama hem gençlerin 2 satır muhabbetinden nem kapacaksın, hem de kendin sabah çıkmadan ayna önünde 40 dakika makyaj yapmış olacaksın. Hem neredeyse bu kızlar neden evden çıkıyor, okumasın'a getireceksin lafı, hem de Atatürk'ün öğretmeniyim... Benim canımı sıkan bu...) Neyse efenim. Diyeceksiniz, sen nereden biliyorsun. :) Teyze yanıma oturdu, başladı muhabbete. E tabi cevap veriyorsun. Üstüne başladı çocuklara saydırmaya. Ayıp olacak, çocukları rahatsız edecek diye (ki çocuklar da hiç rahatsız olacak kadar dünyada değillerdi. (Gençlik güzel şey... :) )) soğutacak cümleler derken biz epey nine-torun, Beykoz yolundayız. Bir süre sonra yarı-öğretmen durumumdan bahsedince teyzemin bilgisayar kursuna gittiği, oradaki hocayı da beğenmediği, aslında onun çok uğraştığı çıktı ortaya. Sonrasında Beykoz'a kadar bilgisayar kursu... :) Neyse efendim, otobüsten ineceğiz. İnmeden önce son olay. Çocuklar inecek, düğmeye bastılar, orta kapıda bekliyorlar. Durağa geldik, kapı açıldı, inecekler, kapının önündeki amca laf attı, böyle terbiyesizlik olmaz, insan değil bunlar, hayvan, vs. Oğlan bir baktı da, zaten kapı açık, inip gittiler. İşte İstanbul (hatta geçtim, Türkiye bu halde.) Bir gün birşey yapmanıza gerek yok. Deneyin bakalım, bilinen(!) bir yere değil, sadece Beykoz'a gidin ve bir kız, bir erkek, yolda sohbet ediyor olun, size ne yafta yapıştırılacak... (Bu arada ek not; Amca; sen de insandın da, binerken önündekilere ne diye çarptın, ne diye sıra bozdun, ne diye hak yedin, sabah sabah neden yüzünde bir günaydın, bir selam yok. Sen çok mu nurlusun da, başkasına karışırsın? Kerameti kendinden menkul...)



Neyse, geldik Beykoz korusu. Koru girişine Orientiring amblemleri konmuş, ayrıca IOG, Ist5Days amblemleri ... Saat 10'da geldik. Çok gezemeyeceğiz belki ama ortamı görecek, ısınacak zaman var.



[Yazının bundan sonrası ve sonraki yazılar, yarıştan yaklaşık olarak 8-9 ay sonra yazılıyor. Bu nedenle biraz daha kısa ve basit olabilir, kusur-af-vs.]



Alan çok güzel, cıvıl... Geçen yıllarda da Ist5Days böyleydi belki ama, ne bileyim daha eğlenceli sanki. Aklımızda vardı, önce gidip bir tişört alalım. Malum bu sene forma ile yarışmak zor olacak, zira kulübünde aforoz edilmiş bir sporcuyum. (Güncel bilgi; Bu sene yine kulübüm adına yarışabileceğim. :) ) Güzel formalar var, renkliler-fosforlular herkesin üzerinde, alalım diyorum. Sonra Türk damarım kabarıyor, ne işim var renkli ile :) Sonunda yarı renkli, yarı düz ortalama birşey alıyoruz...



Zaman aslında kısaldı. Acil giyinip çıkış noktasını görüp gelelim derken, görüyorum ki katılmadığımız yarışların haritalarını satıyorlar. Alalım, arşiv olsun diyoruz ki, alınca üniversite parkurunun tahmin ettiğimiz gibi eğlenceli bir haritası olduğunu görüyoruz, moral bozukluğu artıyor. Neyse çıkışı gördük, rampa. Sonra hafif ısınma hareketleri. Yarışa hazırım. Son fotolar derken, bu seneki Ist5Days'e start.



Aslında yazarken önümde harita oluyor ve yolumu da yazıyorum ama bu sefer başına oturmuşken, bir de harita için kalkarsam, bir daha oturması 6 ay sürebilir. :) Parkuru kısaca anlatayım, sonra belki bir daha sadece parkur yorumu yazarım. (Gerçi haritayı yayınlamak yasak değilse onu da foto koyarım...)
Parkur ile ilgili yazacaklara gelince; Açık yarışıyor olmanın faydalarını göreceğim derken, ilk rampada kamera ile karşılaşıyorum. TRT çekim yapıyormuş. Çıkışın hemen başındaki rampaya kamera kurmuşlar. Ben de bu kadar heyecanlı görüntüleri nasıl çekiyorlar diyordum. Adamlar biliyor arkadaşım, nereden hızlı çıkılır... :) Açık olmanın avantajı, hedefler yakın, tahmini kolay gibice, ancak zevkinden çok şey kaybetmiyor. Haritaya bakmadan ve 8-9 ay geçmişken aklımda kalanlar; artık alışkanlık olarak düşündüğüm yarışın ortalarında konsantrasyon kaybı mıdır, nedense haritada olduğum yeri kaçırmak ve hedefi ilgisiz yerde aramam (ki bunu sonraki 2 yarışta da yaşadım. Artık eminim ki, bu standart ve bundan kurtulmanın yolunu bulmam lazım.) ve yarışın sondan 2. hedefinden sonra kocaman yarı görmeyip paldır küldür son hedefe koşmam, yardan aşağı uçmaktan son anda kurtulmam, koştuğum mesafeyi geri koşup yeniden yola girmem. Kendimi değerlendirmem gerekirse, özellikle hızlı gittiğim hedefler sonrasında kafam dağılıyor ve haritadan çıkıyorum. 2 saat konsantre olmanın bir yolunu bulmam lazım...



Yarışı tamamlıyorum, yine fotolar... İlk sonuçlar çok moral düzeltici. İlk üçte çıkıyorum, sonra yavaştan düşüş ve 4. olarak tamamlıyorum. Aslında ilk üç varken moral bozucu ama bir taraftan da geçtiğim bir çok insan olması, aralarında oralılar olması, yabancılar olması, askerler olması ve ilk hedefin diskalifiye olmadan çıkmak olması bana ilk etapta yetiyor... :)



Yarışın sonunu beklemiyoruz, zira yorgunuz, sabahın köründen beri otobüslerde hareket halindeyiz.
Parktan çıkıyoruz, yolun tersinden otobüse binip Kadıköy'e dönüş.



[Aslında bundan sonra mutlaka olan birşeyler vardır ama tembellik işte :) Umarım Ist5Days 2011 için zamanlı olarak yazabilirim. ]

İkinci yazı: Belgrad Yarışı ve Kapalıçarşı yarışı olacak...
Üçüncü yazı, İptal olabilir veya yarış parkurumu anlatabilirim?!?

Yardımcı olabilir diyerek yukarıdaki olayların zaman çizelgesi;

Perşembe
19:00 - Evin önündeki durağa iniş
19:20 - Havaalanı Belediye Otobüsü
19:55 - Havaalanı Varış
20:05 - Uçağa binmeye hazırız (ki 10 dakika rötar yazdı :) )

Cuma
07:30 - Uyanma > Kahvaltı > Minibüs (Kadıköy İskele)
08:45 - Otobüse biniş (Kadıköy İskele'den Gar yönündeki duraklarda)
10:00 - Beykoz Korusu önünde iniş
13:25 - Yarış sonrası otobüse biniş

Tüm fotolara aşağıdaki slideshow'a tıklayarak ulaşabilirsiniz...

http://s240.photobucket.com/albums/ff299/XtrmPrgrmmr/Orienteering/2010_Ist5Days/?albumview=slideshow




No comments:

Post a Comment