GİRİŞ: Aşağıdaki yazı, Facebook'da kurulan "Vahşi Yaşamdan Mektuplar" grubu için yazmış olduğum bir yazıydı. Konumuz şu; Vahşi yaşamdan bir canlıyı(hayvanı, bitkiyi,...) seslendireceği birer mektup yazacağız. Aşağıda, nacizane bir canlının ağzından "medeniyete" yazmış olduğum mektubu yayınlıyorum... Umarım beğenirsiniz... (Bakalım sonuna bakmadan hangi canlının dile geldiğini anlayabilecek misiniz? :) )
Merhaba Hocam,
Hiç böyle bir giriş düşünmüş müydün bilmiyorum ama ne de olsa senden bende de bir parça var. Neler yaptığını biliyorum, tıpkı neler kaybettiğini bildiğim gibi. Tabi sen de benden parçalar taşıyorsun. Beni ne kadar hatırladığını bilmiyorum ama orada bir yerlerde mutlaka benden parçaların var. Aslında böyle konuşmayı sevmiyorum. Bence sana medeniyetin getirdiği tanımlama, konuşma gibi yetenekleri bu kadar kötü kullanman da ayrıca ifrit olduğum konulardan biri. Bak yine senleştim. Ben iyisi mi özüme döneyim. Belki de özüne döneyim mi demeliydim?
Sen sanırım hala beni tanıyamamışsındır. Bu kadar mı uzaklaştık birbirimizden? Daha önce bu mektubu yazmaya başladığımda hissederdin bile kalbinin biryerlerinde. Beni en son nerede görmüştün bir hatırlayalım bakalım? Neydi? Elektriği bulduğunda mı? Yoksa daha mı önce dersin? Tekerleğe kadar mı gitmeliyiz? Yoksa ilk kez beni, doğadan saklanmaya çalıştığında, o kovuklara girmeye çalıştığında mı bırakmıştın?
Benden uzaklaşmaya çalıştığın, bu fikrin ilk kez aklına düştüğü zamanı net hatırlayamıyorum. Zaten lanet olsun o güne. Belki de hergün seni çağırıyorum o günden beri. Hergün sen benden biraz daha uzaklaştıkça ben sana ulaşmaya çalışıyorum. Çünkü benden uzaklaştıkça benim yaşam alanlarımı da öldürüyorsun. Hala mı tanımadın? Bu medeniyet dediğin şey, seni benden bu kadar mı koparttı? Hala var bağlantılarımız ama biliyorum ki artık dönülmez bir yola girmişiz. Seni tanıyamıyorum, dostum. Senin de beni tanıyamaman doğal. Ben senim, kardeş. Ben vahşi yaşamından ayrılırken bıraktığınım. İşte ne bıraktıysan oyum ben.
İlk kez o kovuklara girmiştin ve o gün aslında benden bu kadar uzaklaşacağını düşünmemiştim. Yukarıdan o sular döküldükten sonra birlikteydik yine. Senin sayende avlandık, senin sayende farklı yerler gördük. Hatırlamıyor musun? O günlerde vücudumuz bizimdi. Sen aslında hep kendini benden iyi görürdün biliyorum. Sana sonra ne dediler? Akıl, fikir, zeka. Herkes farklı bir isim verdi. Hep birşeyler üretiyordun. Hatırlıyorum. Senin sayende o kırmızı şeylerden bile yemiştik birlikte. Hatta o büyük şeyler bizi kovalıyordu. Onlardan o kırmızı şeyleri çıkartan da sen olmuştun. Bak hakkını teslim ediyorum. Kabul et, ondan kaçmamız ve daha sonra ona zarar vermeye çalışmamız nacizane benim iyi bir fikrimdi. Tamam, bunu yapmayı sen buldun. Ne yapalım yani?
Hala mı anlaşamadık? Sen beni hatırlama, boşver. Ben hatırlamanı sağlayacak yöntemleri daha sonra söyleyeceğim. Şimdi neden sana bunu yazdırıyorum ona gelelim. (Yazdırıyorum tabi, sonunda bana teslim olan, tekrar vücudunu kullanmama izin verenler de çıktı.) Bak eski dostum. Biliyorum artık herşeyi sen yönetiyorsun. Bilgi dediğin şeyi sen yarattıkça da sen yöneteceksin. Ama şunu hatırla, o içinde bulunduğun vücut, sürekli yaşamıyor. Hatta yaşaması sadece kendisine de bağlı değil. Burada, beni bıraktığın yerde onu yaşatacak düzen kurulu zaten. Ancak sen artık içinde bulunduğun vücudun temel besin maddelerinin üretimini durdurmaya gidiyorsun. Aslında burada, o medeniyetle yokettiğin hiçbirşey senin için durmuyor. Ama emin ol ki, onların gitmesine izin verirsen, son raddede senin hükmettiğin vücutlarda zarar görecek. O zaman o vücut seni dinlemeyecek. En azından kendin için birşeyler yapmalısın, başkaları için olmasa bile.
Bak. Kısa ve net söyleyeceğim. Daha önce birlikte öldürdüğümüz ve vücudumuzu ayakta tuttuğumuz şu kırmızı şeyleri çıkarttığımız, beslendiğimiz şeylerden çok azaldı. Sanırım bu kritik bir sorun olacak. Tamam, biliyorum bazıları da bizi öldürmeye çalışıyordu. Ama nedenini anlayamasam da onları öldürtmen ters tepmiş gibi görünüyor. Çünkü onların hepsinin ölmesi başka sorunlara neden oldu. Veya şu üstünde uyuduğumuz üzeri yeşil örtülü, dev, kahverengi şeylerden bahsedeyim. Onları neden yokettiğini hiç anlamadım. Üstüne çıkıp uyuyorduk. Vücudumuzun zarar görmesini engelliyorduk. Dediğim gibi onlardan neden kurtulduğunu hiç anlamadım. (Hatta biliyor musun, bazen o kırmızı şeyleri sağladığımız şeylerin üzerimizden geçen, zararsız olanları, o kahverengi şeyleri kestiğin yerlerde hiç barınamıyor. Aklında olsun, belki başka sorunları da olabilir. Ailenin akıllı çocuğu sensin?) Bu arada aslında bir derdim daha var. Ama bu senin yaptığın birşey değildir sanırım. Şu berrak birşey vardı ya. Vücudumuzu beslerdik, hatta temizlerdik. O da sanki biraz garipleşmeye başladı. Sanırım bunu sen yapmıyorsundur. Çünkü o bize hiç zarar vermiyordu. Zaten yukarıdan dökülüyordu. (Gerçi, o da azaldı ama?) Buradaki tüm canlılar ondan yararlanıyordu. Ama bununla da ilgilenirsen sevinirim.
Bak, dostum...Çok kısa ve net anlatmaya çalıştım sorunları. Şu birlikte kullandığımız doğa için yapmayacaksan bile en azından birlikte kullandığımız vücut için yap. Sanırım kurduğun medeniyet zinciri akıllıca ise, en azından kendini yoketmeyecek şekilde kurmuşsundur. Bana inanmıyorsan, gel göstereyim. Çok zor değil. Ben heryerdeyim. Birgün bir ormana gireceksin ve ben orada olacağım. Veya bir tırmanışta, veya bir deniz dibinde. Ben aslında evinden dışarı çıktığından arabana bindiğin ana kadar da oradayım. Tek yapman gereken, bir an gökyüzüne bakıp, vücudunu-vücudumuzu bana da biraz bırakmak. Gerisini birlikte hallederiz. Biz birlikte o dev canlılardan kurtulmuştuk. Kendi yarattıklarımızdan mı kurtulamayacağız? Sadece bir saniyeliğine vücudumuzu tekrar bana da bırak... Yarın bir dene. Bize bir şans daha ver...
İmza: İnsan...
No comments:
Post a Comment