Tuesday, March 25, 2008

Orienteering - 22/03/2008 (Çatalca Gölet)



Merhaba,

Orienteering antrenmanlarımız giderek daha neşeli oluyor. Bu hafta Çatalca Göleti'nin Gölet bölgesine ilk kez gittik. (Orienteering amacıyla)
Takıma girmek amacında olan arkadaşlarımız ve eğlenmek niyetiyle aramıza katılanlar, toplamda bir otobüs insanı İzmir'de Orienteering'e götürmüş olmanın gururunu yaşadık. Eğer katılımcı arkadaşlarımızın sözlerini de gözönüne alırsak acemi olduğumuz bu tür bir organizasyonda yine eğlenceli bir organizasyonu tamamladık. Sanırım böyle büyürsek, hem nicelik olarak, hem bitelik olarak beklediğimizden hızlı büyüyeceğiz. Neyse, bu hafta neler oldu?

Sabah 9'da Konak'tan araca binerek Buca'dan arkadaşlarımızı da alarak, otobüsteki müzik seçimimize rağmen rakısız eğlenerek :) (Rakısız Türk Sanat müziği mi olur? :) ) Çatalca'ya gittik. Bu hafta DEDAK üyeleri de artmaya başlamıştı. Yaklaşık olarak da genç arkadaşlarımızın geçtiğimiz haftaki grubunun yarısını yenileyerek büyüdük. (Yani DEDAK - Orienteering grubumuzda ulaştığımız insan sayısı geçtiğimiz haftaya göre neredeyse ikiye katlandı. Bu 2 haftada yaptığımız büyük bir gelişmeydi.)

Çatalca'da bu hafta Çizgi Orienteering ismi verilen bir sistemde çalıştık. Haritada çizilmiş bir parkurda ilerlemeye ve bulduğumuz bayrakları işaretlemeye çalıştık.

Başka ne oldu? Aslında çok ekstra birşey olmadı. 5 arkadaşın kaybolması dışında :) İlk kez katılan 5 arkadaşımızın (3 takım) haritada bulundukları yeri kaybetmeleri, diskalifiye zamanını kaçırarak dönüşe geç başlamaları ve dönüş şeklini kaybetmeleri ile arka arkaya 3 hata ile yaklaşık 100 dakika sonrasında arkadaşlarımızı bulduk. Biraz korkutsa da sonuçta böyle bir deneyimi de kazasız çözümlemememize sevindim.

Benim durumuma dersek;
- Organizasyona odaklandıkça yarışmaya odaklanamıyorum. Kafamı toplamam lazım. En azından kendi çıkış saatim yaklaştıkça yarışmaya odaklanmak iyi olur :)
- Çizgi orienteering'den hoşlanmadım. :)
- Yolda karşılaştığım insanlarla konuşmamalıyım. Konuşsam bile uzatmamalıyım.
- Haritada son aşamada kayboldum.
- Konuştuğum insanlar olursa da koşmaya devam etmeliyim. Onlar da koşacaklardır.
+ Haritada kaybolduktan sonra haritaya hızlı dönmeyi başardım.
- Sonuçta berbat...
+ Hatalarım kendim düzeltebileceğim ve ciddi olursam olmayacak hatalar. Göreceğiz...

Görüşmek üzere,

Gösterebileceğim fotoğraflardan birkaçı...

Friday, March 21, 2008

Allianoi - Aigai Tarih ve Arkeoloji gezisi

Merhaba,



Bu yürüyüş notu değil aslında tam olarak. Tarih ve arkeoloji üzerine arkadaşlarımızın düzenlediği bir geziye katıldık geçtiğimiz hafta. Oradan aldığım notları ve fotoğrafları paylaşmak istiyorum. Gezimizin kapsamı; Allianoi - Aigai kazılarının incelenmesi ve Bergama müzesinin gezilmesi üzerineydi. İzmir Yeşilyurt Atatürk Araştırma Hastanesi'nde (Umarım doğru yazmışımdır...) doktor olan arkadaşım Serra ve eşinin (sanırım birkaç kişi daha var, öncülük eden) kurmuş oldukları Arkeoloji ve Tarih Kulübü'nün ilk gezisi olarak yapılıyordu. (Ayrıca gezinin başında farketmediğim bir ayrıntı zannettiğim, ancak sonunda kafama kazınan FMA Tur ile çalışmışlardı.)

08:05'de ilk yola çıktığımızda Serra'nın elindeki dosyadan ve dakika başına düşen otobüsün önüne yürüyüp geri gelme sayısından (frekans :)) işlerini ne kadar ciddiye aldıkları belli oluyordu. İlk kez yapılıyor olması, son anda iki araç sayısına yükselmiş olması, para toplanıyor olması gibi risklerin hepsini gayet güzel kapatmışlardı. Hatta bizi hem konum olarak, hem de çevremizde oturanlar olarak çok da iyi bir yere konuşlandırmışlardı. 9:30'daki yemek molasına kadar biraz sosyalleşmeye çalışarak, biraz kitap okuyarak, biraz rehberimizin hoş sohbetiyle ilerledik. (Biraz tarih de içeren bu sohbet hakikaten neşeli gelmişti. Uyandırmak amaçlı, neşeli başlangıç. Herhalde ileride tarih de anlatacaktı?!?!?)

9:30'da Foça yolu üzerinde ÇİM Tesislerine girdik. Daha önce bir kez daha kahvaltı etmeye çalıştığımız, ancak hizmetinden memnun kalmadığımız o güzel bahçeli yer, bahçesinin (ve çiminin :)) güzelliğine layık bir hizmete başlamış. Özellikle ekmeğinin güzelliğini söylemem lazım. Kahvaltı tabağı veya tost, ikisinde de aynı ekmeği kullanıyorlar. Bu kez kahvaltı tabağı aldım. Bir daha ki sefere, Domatesli-peynirli tostu denemeden çıkmam... Neyse 45 dakika içerisinde kahvaltıları tamamlayarak çıktık.

Aslında bu noktada bir parantez açsam iyi olur. Bu tür gezilerin en büyük problemi; insanların beklendiklerini düşünmeden 45dakikalık molayı direkt 1 saate çıkartmaları, tüm otobüsün 1-2 kişiyi beklemesidir. Ancak geziş boyunca tüm katılımcılar inanılmaz dakikti. Belki artık büyümüş olduklarından, belki Serra'nın disiplinini ( ;) ) bildiklerinden asistanı, hocası hiçkimse gecikme yapmadı. (Tabi bu listeye rehberi katmak da isterdim ama?!?!)

11:25'de genel istek üzerine (genelde de bayanların genel isteği üzerine :) ) Bergama yolu üzerindeki ONYX tesisine girdik. ONYX, işlenen taşın adıymış. Hatta renkleri de, renklendirme değil, taşın derinliğine göre orjinal rengiymiş. Ama güzel ve ucuz bir taş. Ayrıca yol üzerindeki o kocaman sarı ONYX tabelasını görmemeniz mümkün değil. (Ayrıca çok pahalı olmayan güzel taşlardan oluşan kuyum da yapıyorlar. Uğranabilir...)

12:45'de Allianoi'deyiz. ONYX ile Allianoi arasında rehberle ilk fikirlerimizin yanlış olduğu şüphelerimiz artmaya başladı. Muhabbet yavaştan tarih dışına çıkmaya başladı, hafiften siyaset konuşmalara başladık. Genel olarak uyuşan fikirlere sahip olduğumuzdan bu konuları orada konuşmak biraz canımızı sıksa da, çok da kafayı takmadık. Bergama'dan geçerken Yuhanna'nın ilk mektuplarını yazdığı yerleri uzaktan görmek güzeldi. Tabi bunların anlatılacağını beklerken de, konunun değişip Avrupa'nın en büyük kapalı pazar yerine gelmesi ve yaklaşık yarım saat bunun ve siyasetin tartışılması da garip. (Burnuma kokular gelmeye başlamıştı ama yine de iyi niyetle konuya dönmeyi bekliyordum. Saf mıyım neyim?) Bir süre sonra otobüsün arka grubu olarak Yuhanna diye tempo tutmaya başlayınca mecburen Yuhanna'dan bahsetmeye ve tarih anlatmaya başladı. (Tabi, kendisini bu konuya çekmeye çalışmamıza ne kadar kızdığını daha sonra anladık...) Gerçi bu da kısa sürdü. Bu kez durdurma nedeni anlamlı. Yolu kaybetmiştik. Yanlış yolda gittiğimiz bir yarım saatlik bölüme mi yanalım yoksa o yarım saati elindeki mikrofona yansıyan evet, evet, hmm falan sesleriyle Amerika- Rusya ilişkilerini tartışan bir rehberle mi geçirdiğimize yanalım? Son aşama ise tam eğlenceydi. Allianoi kapılarına gelip dayanan grubumuz bekçi amcamızın vetosuyla karşılanmıştı. Amcam "Yassah hemşerim" mantığıyla yaklaşıyordu. Turun organizasyonunu yapan rehberimizin de buna karşı göstereceği bir izin belgesi yoktu. Anladığım kadarıyla o da bir "Hadi be abi, noolacakki" adamıydı?!? Amcamın yassah hemşehrim'i baskın çıkınca ikinci aşama olan "Bak ben kimi tanıyorum" a geçildi... Rehberimiz izin almamasını telafi ederken üzülmek yerine, bakın ben kapıları açtıracak adamlar tanıyorum modundaydı. (Bence buna, ben tur şirketiyim ama tur planlaması yapmamışım, kusura bakmayın daha iyi giderdi ama neyse...) Neyse kapılar sonunda açıldı ve içeri girdik. Allianoi kazısının içeriğini, kazının tarihçesini dinledikten sonra sular altında kalanları en son ben gördüm zihniyetiyle kazı alanına daldık. Flaşlar ardı ardına patladı. Yaklaşık 70 dakikada kazı alanını gezmeyi başardık. Gerçi çok büyük bir alan değildi ancak girişte beklenen zaman, kazı alanının doğal olarak 70 kişiye göre yapılmamış olması bizlerin küçücük bir alanı 70 dakikada gezmemize neden oldu.

14:25'de girdiğimiz lokantanın iyi olduğunu itiraf etmem lazım. Yemekler ne kadar güzelse, içeceklerin ücretli olduğunu söylemek için meşrubatın açılmasını beklemeleri ve çaya bile para almaları da o kadar garipti.

15:20'de Bergama müzesine girerken artık gezinin sonlarına geliyorduk (ya da biz öyle zannediyorduk) Rehberimizin 25 dakikada gezip çıkmalıyız sözleri bir taraftan bakınca programı yerine oturtmaya çalışan birisinin çabası gibi görünüyordu. Ancak insanların servise zamanında gelmelerini de içine sindirememiş olmalı ki, problem değil, gidin dolaşın diyerek araca gelenleri rahatça yolluyor, otobüste kalkmaya hazır bekleyenleri de elinden geldiği kadar sinir ediyordu.

Sonrasında Yund dağları'ndaki köyler meselesi geldi. Yund dağları'nda maddi durumları iyi olmayan köyler vardı ve hem tur şirketi olarak o köylere yaptıklarını hem de ne gibi şeyler yapılabileceğini anlatması işin sosyal boyutu açısından anlamlıydı. Ancak farkında olduğunu zannetmiyorum, bir süre sonra işi belki de en iğrenç sömürü olan "Bakın, onlar fakir... Bakın, bakın, fakirlerle resim çektirin" boyutuna getirdi. Anlamlı bir farkındalık yaratma, sosyal gelişme çabası zamanla ağır bir sömürüye dönüştü. Yaklaşık bir buçuk saat süren televizyonlarda insanları ağlatmaya çalışan, kadın programlarına taş çıkartan bir ajitasyona dönüştü. Neyse ki, gezinin bitmesi gereken saat olan 17:30'dan biz Aigai'ye girmeyi başardık...

Aigai, daha üzerinde çalışılması gereken bir kazı alanı. Yaklaşık 1 saatlik bir yürüyüş, tüm gün belki de araç dışında geçirdiğimiz en uzun süreydi. Otobüs kokusu dışında bir koku teneffüs etmek güzeldi...

Otobüs-girmemeli köy yollarından 18:30dan sonra dönmeye çalışıyorduk ki, artık hava da kararmıştı. Ağır bir yorgunluk, almamız gereken bilgilerin hiçbirini alamamış olmanın ve gecikmişliğin verdiği sinirle artık gülerek gidiyorduk. Birden rehberimizin aklına bizimle henüz işinin bitmemesi gerektiği gelmiş olmalı ki, aslında İzmir'de olmamız gereken 19:35'de Aliağa Öğretmenevi'ne çay içmeye girmeye karar verdi. Tüm itirazlara ve tüm gecikmemize rağmen rehberimizin canı çay/bira içmek istiyordu ve bizler de ona uymalıydık. Bir buçuk saat olarak buyurduğu çay molasını en azından 45 dakikaya indirmenin kutlamalarında havai fişek atmayı düşünüyorduk...

Saat 8'i geçmişti. Rehberimizin sanırım başka bir hayatı yoktu ve bizlerin planlanmış bir hayatımız olduğuna inanamadı ki, herkesi 3-4 saat gecikmeyle evlerine bırakmakta bir beis görmedi. Ancak sanırım tamamen kendi keyfi için veya planlamadığı için pazartesi günü işe geciktirdiği, pazar akşamı pazartesiyi hazırlayamamalarını sağladığı insanlar kendisini hala Saygı ve Sevgi ile anıyorlar (Bakın burda da SS kuralı var...)

Tüm yaptıklarını geçtikten sonra dönüş yolu boyunca sanki herşeyin düzenini bozmamış gibi davranması ve sürekli firma reklamı yapması, insanların arasında ikilik yaratmaya çalışması, turu organize eden arkadaşlarımız servisten indikten sonra otobüsle ilgilenmemesi ve bu kadar yapmacık olması insanın daha çok sinirini bozuyordu. (Tüm turu mahvetmesine rağmen, arkadaşlarımızın hatrına da olsa, hiçbirşey söylememişiz, sakin sakin (veya kuzu kuzu) her dediğini yapmışız. Sanırım insan giderken bir iyi akşamlar diler? Yoksa tüm samimiyetimiz ve mağdur adam rollerin Serra ve Umut inene kadar mıydı rehber beyzadem?)

İşte bir gezi böyle geçti. FMA Tur, seni hiç unutmayacağım...

Not 1: Şimdi diyeceksiniz ki, bu tarih ve Arkeoloji gezisi değil miydi? Yazıda birşey yok. Aklında mı kalmadı? Unuttun mu? Ben de diyeceğim ki? Rehberim bana ne anlattı ki? Ben de size yazayım? Bir Edremit zeytini kütür kütür'dür, bir de Yuhanna'ya Ruslar Ivan derler...

Not 2: Burada sonlara doğru iyice kötü şeylerden bahsettiğimi biliyorum, sonunu iyi bitireyim bari. Kulübün elinde olan organizasyonun iyi olduğunu, herkes rahat etsin diye koskoca doktorların koşturduğunu söylemem lazım. Bizleri rahat ettirmek için çok uğraştılar. AYrıca birlikte seyahat ettiğimiz çok güzel insanlarla da tanıştım. Bunlar için tekrar teşekkürler Serra ve Umut...

Son olarak çektiğim resimlerden seçmeler...

Tuesday, March 18, 2008

Orienteering - 15/03/2008 (Çiçekliköy)

Merhaba,



Çok uzatmak da olmaz. Bu hafta Dokuz Eylül Dağcılık ve Doğa Sporları Klübü (DEDAK) dahilinde ilk Orienteering organizasyonumuzu yaptık. Kendim organizasyonda bilfiil yeraldım diye söylemiyorum :) mükemmel de geçti. Temel olarak 2 amaçla gitmiştik: Eğlenmek ve Oryantiring sporunu öğrenerek yarışmacı olmak. Kulüp içerisinde uzun-kısa bir süredir bu sporu öğrenmeye ve kendimizi geliştirmeye çalışan bizler ve aramıza yeni katılan arkadaşlarımızla güzel bir cumartesi günü geçirdiğimiz kesin.

Sabah 9:30'da bilen ve öğrenen toplam 35 kişi Konak İskele önünden hareket ettik. Neşeli bir yolculuk sonrası Bornova Çiçekliköy İzmir Kent Ormanı'na vardık. Yol boyunca ilk kez gelen arkadaşlarımızla verdiğimiz temel eğitimi çıkış yaptığımız 10:50'ye kadar tamamlamaya çalıştık. Eğlenmek ilk amacıyla gelmiş arkadaşlarımıza ilk etapta verdiğimiz bu eğitim sanırım işimize yaradı ki, kaybolan ve Bornova'da bırakmak zorunda kaldığımız arkadaşımız olmadı :)

Yaklaşık 11:30'a kadar süren çıkışlar sonrası (ki en son ben çıkış yaptım.) yol boyunca arkadaşları izleme şansı buldum. Dağılan takımlar, bir yerde durmuş ne tarafa koşacağına karar vermeye çalışan gençler, bayrağı bulunduğundaki sevinç gösterileri... Sanırım bu işi sevmeye başlıyorum. Bir çok arkadaşla yolda karşılaştım. Sohbet etme şansım oldu. Tüm arkadaşların eğlencelerini görme şansım oldu. O zaman anladım ki, biz iyi bir iş yapıyoruz.

Kendi performansıma gelince. Patika dışında yaptığım koşuları özlemişim. her fırsat bulduğumda sık orman alana daldım. Süre olarak büyük kazançlarım olmadı ama sık orman alandaki tempomun artmasını (çıkışlarımdaki hızımın arttığı kesin ancak inişlerimdeki hızımın arttığı kesin. ) sağladım sanırım. Sonuçta bu antrenman olduğuna göre, burada bunları denemek anlamlı.

Peki neler oldu?
+Sık ormandaki iniş hızım artmış
+Sık ormandaki çıkış hızım artmış
+Sürekliliğim artmış
+Bayrak konması ihtimali yüksek yerleri tahmin edebiliyorum
-Hala eğlencesi fazla olduğu için patika-sık orman seçimini hatalı yapıyorum.
-İhtimal yüksek yerleri tahmin ediyorum ama göremeyebiliyorum.
-Birkaç kez bileğim burkulabilirdi. İniş hızımı arttıracağım diye abartmasam iyi olacak.
-Parkur dahilinde özellikle yabancılar varsa öğretmenliğim tutuyor. Durup konuşmak, insanlara yaptığım işi anlatmak yerine koşmaya baksam sanırım daha iyi olacak :)

Dinlenme ve harita tartışması bitince çayımızı içip harita tartışmalarımızı tamamlayıp 3 gibi Konak'da olduk ve gayet güzel bir havada, ormanlık alanda (çok güzel yeşil bir ortamda), çok güzel insanlarla yaptığımız çok güzel bir etkinlikten döndük...

Önümüzdeki hafta için sanırım katılımcı sayımız artacak. Burada okuyup da katılmak isteyen olursa memnun oluruz... Detayları benden veya www.dedak.org.tr adresinden öğrenebilirsiniz...
Görüşürüz.

Thursday, March 13, 2008

Güzelbahçe - Kuzoluk - Narlıdere

Parkur: Güzelbahçe - Kuzoluk - Narlıdere
Grup: DEDAK (Dokuz Eylül Dağcılık Kulübü) - B Grubu
Tarih: 09/03/2008
Hava: Açık / Güneşli



Merhaba,

Güzelbahçe için çok değişik şeyler hissetmiyordum. Her ne kadar Murat 'TezMertek' ÖZ'ün İzmir ayaklar altında tarzında çektiği fotoğraflardan etkilensem de, yine de normal bir doğa yürüyüşü formatında evden çıktım. 8'de Konak'tan hareket edecek araçlar için 7:40'da durağa çıkan kaç salak vardır diye düşünerek saati 7:55 yaptığımda yavaştan Hülya ve Yücel bey de geldiler. Biraz sohbet derken saati 8:00 yaptık. Birazdan araç gelir muhabbetleri eşliğinde 8:25 yaptığımızda saati, Konak'tan Üçyol'a çıkmanın yürüyüşle neredeyse 30 dakika süreceği bir ortamda artık mühendis hislerim karıncalanmaya başlamıştı. Neşe hanımı hasta yatağından kaldırarak (Kendime not: Hülya hanımın telefon numarasını hala almadın!!!) servislerin önümüzden halihazırda geçmiş olduğunu öğrenince (bilmeyenlere not: önümüzdeki yol sadece 2 şeritli ve pazar günleri tektük araç geçiyor :) ) günü bitiriyorduk, neredeyse. Ve siz de bu hafta sadece benim gevezeliğimi (gerçi bu ne ki zaten?) okuyor olacaktınız. Neyse sonradan bizi alan araçla Güzelbahçe'ye geldik. Orada bizi beklemeyen sevgili dostlarımızı görmek büyük mutluluktu. (:D :D Size yazarım bunu da demiştim :D :D ) Neyse Güzelbahçe'de herkes çaylarını içmişti. Bizim de katılmamızla yürüyüşümüze başladık. (9:15)

9:35, yürüyüşlerin belki de en neşeli anlarından birisi :). Her hafta farklı seslendirilen "Soyunun" anı :) Bu hafta biraz geride kaldığım için komutu duyamadım. Ancak baktım önümdeki herkes soyunuyor. Ben de kalabalığa katıldım ;) ;)

10:00, 11:20, 11:55 ve 12:20'de verilen molaların aslında birbirinden çok büyük farkı yoktu. Uzunca bir süre yükseldiğimiz tepe üzerinde sürekli bir sırt üzerinde yükseldiğimizden sanki mükemmel İzmir manzarası gözümüzün önündeki dev bir kartpostal gibi aynı şekliyle bizi takip ediyordu. Bu nedenle her molada aynı fotoğraftan bir tane daha çekme şansımız oluyordu. Bu fotoğraflardan 1-2 tanesini yayınladım. Ama farklı yerlerde farklı zamanlarda çekilmiş aynı fotoğraftan daha fazla olduğunu garanti edebilirim. Ayrıca son yarım-bir saatlik bölüm haricinde sürekli itfaiye yolu benzeri yollardan yürüdüğümüz notumu da kendime düşmem lazım.

12:45 yemek molası için bir sırta yine yayıldık. Mükemmel İzmir manzaralı otel restoranları var ya. Tüm İzmir ayaklar altında diye satıyorlar. Hah, ona para vermeyecek bir yer biliyorum artık. Hatta yerler taş döşeli :)

14:50'de verdiğimiz manzara molası ise sanırım Behzat Tepe manzarasından sonra görüp görebileceğim en iyi İzmir manzarasıdır. Nedeni de sadece görsel şölen değil. Sanki bir süre sonra bir uçuruma geliyormuşsunuz gibi, yer kabuğu kısa bir süre sonra manzaranızdan çekiliyor. Sizi bir anda havadan İzmir'i izleme şansına bırakıyor. Ayaklarınız yerdeyken havadan İzmir'i izliyorsunuz. Sanırım anlatmak mümkün değildir. Umarım biraz hissettirebilmişimdir.

16:15 molasını yazmazsam çatlardım. Buyrun İsmail bey :) 16:15 çiçek toplama molası :)

16:50 olduğunda belki de bu kadar yürüyüşte yürüyüş bittiğinde sevindiğim tek varış noktası olan Narlıdere'deki kahvelere geliyoruz. Tüm yürüyüşlerimin ortak noktası belki de yürüyüşün bitiş anından nefretimdir. Bu kural bir tek burada bozuluyor. Narlıdere kahvelere geldiğimde nedense içime bir huzur doluyor. Oradaki insanların bize davranışları, kahvelerin bulunduğu alandaki yapılaşma, masaların şekli. Bilmiyorum nedenini ama buraya gelmeyi seviyorum. Tavsiye ederim. Mutlaka görün. Kazanırsınız, kaybetmezsiniz...

Neyse, Son not olarak düşelim. Çok kolay bir parkur. B Grubu için bile. Güzel bir manzara. Doğal güzellikler, ağaçlar, ormanlık çok nadiren karşılaşılıyor. Onun dışında çıplak arazi, çimenlik, yollardan yürünüyor. İlk kez başlayacaklar için güzel olabilir, ancak tekrarlardan kaçınılabilir. Güzel muhabbetle iyi olabilir :)

Güzelbahçe - Kuzoluk - Narlıdere (~15 km)
Servis Hareket _________________08:20
Varış __________________________09:00
Hareket ________________________09:10
Mola(2dk) ______________________09:35
Mola(5dk) ______________________10:00
Mola(10dk) _____________________11:20
Mola(5dk) ______________________11:55
Mola(5dk) ______________________12:20
Öğle Yemeği(75dk) ______________12:45
Mola(15dk) _____________________14:50
Mola(10dk) _____________________16:15
Bitiş __________________________16:50
Servis Hareket _________________17:30

Gecikme için tekrar özür dilerim...

Çektiğim fotoğraflardan bazıları:


Photobucket albümü:
http://s240.photobucket.com/albums/ff299/XtrmPrgrmmr/DEDAK%20-%2020080309/

Flickr albümü:
http://www.flickr.com/photos/xtrmprgrmmr

Thursday, March 06, 2008

Orienteering - 6 (Çatalca Antrenmanı)

Tekrar Merhaba,



Arka arkaya yazmayı sevmiyorum ama sadece resimleri göstermek amacıyla bile olsa, yaptığımız eğitimden bahsetmek istedim. (Eeee, bir de başarı olayı var, ne kadar başarı sayılırsa :) :) )

01.03.2008 Cumartesi günü Çatalca baraj gölü tarafına antrenmana gittik. 10 kişilik bir sporcu grubu, Sami hocamız (HOŞTEPE) ve bu hafta antrenman yapmayacak Hüseyin bey (OVNAMAK) ile antrenmanımızı yaptık. Güzel bir havada, bu kez farklı bir antrenmandı. Patika üzerine yerleştirilmiş bayraklardan isimlerimizi topladığımız sanırım hız ve süreklilik üzerine bir antrenmandı. Harita ve pusula üzerinde çok fazla çalışma yapmamız gerekmedi. Çok neşeli güzel bir aktivite oldu. Bir grup antrenmanımızı yaparken, bir grup eğlencesini yaptı, muhabbetini yaptı. Antrenman sonrasında çaylarımızı içip, meyvemizi yerken harita üzerinde tartışmalarımızı da yaptık. Ve birkaç fotoğraftan önce kendime notlar;

_Biraz daha uzun süreli tempo kazanabilirsem, hız konusu olacak. Standart tempom çok kötü değil ama süreklilik çok zayıf.
_Harita ile ilgili durumumu bu hafta kontrol edeceğim. Ama basit, küçük noktaları yakalayabiliyorum artık.
_Bayrakları hala es geçtiğim oluyor?!?
_Birisini geçerken veya birisine geçilirken konsantrasyonumu bu kez korumayı başardım. Umarım bu hatayı bitirmişimdir artık...

Neyse kendime notlarım bunlar. Şimdi birkaç fotoğraf ve sonra görüşürüz;

Not: Bu arada bu haftaki (Pazar günkü) yürüyüş notları hemen aşağıda, sıradaki karışıklık için özür...

Not2: Bu arada başarı dediğim de yaklaşık 3-3,5 kmlik parkuru yaklaşık 30 dakika ile en önde bitirdim. Her ne kadar rakiplerimin bana göre dezavantajları varken (yorgunluk, parkura yabancılık, vs.)geçmişsem de kendi performansımdan memnunken, bir de önde bitirmek hoş oldu :)




Photobucket albümü:
http://s240.photobucket.com/albums/ff299/XtrmPrgrmmr/DEDAK%20-%2020080301/

Flickr albümü:
http://www.flickr.com/photos/xtrmprgrmmr

Wednesday, March 05, 2008

Hamzababa - Ovacık - Sinancılar

Parkur: Hamzababa - Ovacık - Sinancılar
Grup: DEDAK (Dokuz Eylül Dağcılık Kulübü) - B Grubu
Tarih: 02/03/2008
Hava: Yağmurlu / Açık



Sabah evden çıktığımda İzmir'de kimse yoktu. Ne bir insan, ne bir hayvan, canlı belirtisi görünmüyordu. Tüm İzmir bir yerlere gitmiş. Belki de bana küsmüşler. Bilmiyorum ama sokaklarda yanlız yürümek hiç hoş değil. Hele ki hava kapanmış, yağmur yağdıracakken. En güzeli kulağına sakin bir müzik koyup yavaştan yol almak. Hatta aynı şarkı ağzında da dursun... Nasılsa çevrede kimse yok. Yola iniyorum ve yavaştan şehir bana gelmeye başlıyor. İlk önce iki tane minibüs, sonra bir araba. Tamam tamam İzmir uyandın ve yavaştan geliyorsun. Birkaç dakika daha beklesen ben zaten gitmiş olacağım. Müziğimi bozmasan ne olurdu? Kendimce mırıldanıyordum sadece...

Servis noktasına geldim. İnsanlar araçlarına biniyor. Herkese günaydın. 5 dakika olmadan DEDAK görünüyor. Sanırım İzmir'de kimse olmayınca araçlar boş yollarda hızlı geliyor. Araca bakıyorum, Helal olsun... Fasulyeyi duyan gelmiş :) Hava kapalı ama kimse evde oturmamış. "Pek bir kalabalık otobüse" biniyoruz. Konak'a indiğimizde manzara daha da şok edici. Pazar günü, saat 7:45, hava kapalı ve Konak'tayız ve burası insan dolu. Bu kadar insan nereye yürüyor. Diyorlar ya, İzmir Türkiye'den biraz farklıdır, Türkiye'nin olması gereken halidir diye. İşte öyle. Bu kadar insan Manisa'ya dağlara değil, başka bir yöne yürüse ne oluruz diye korkmakta haklılar... Neyse siyaset yapmayalım :) Yürüyelim...

8:00'de hareket ediyoruz ama araçta bu kez biraz daha sessiziz. Bu kalabalığa araç yetmemiş, geçen haftaki neşeli grubun bir parçası diğer araçta kalmış... Ne yapalım, biz de şaşkın portakal olsun, kıskanç domates (veya "kıskanç domat", Ege'liyiz serde...) olsun, neşeli taze soğanlar olsun, derse çalışıyoruz yolda. Ve görüyorum ki, çocuklar artık şanslı. Veya bu kadar önemli bir bilgiler, böyle eğitim / öğretim teknikleri öğretiliyorken, niye bazı öğretmenler bunları uygulamıyor. Biraz da kızıyorum aslında. Hadi eskiden yoktu. Şimdi neden uygulamıyorsunuz ki? :(

Neyse, bu kadar serzeniş yeter. Yürüyüşe odaklanmaya çalışıyorum. Aslında odaklanmayacak gibi de değil ki. 9:45'de B grubunu araç köye bırakıyor ve yola çıkıyoruz. Peki neden odaklanıyoruz? Çünkü yağmur yağıyor. Neredeyse başlarken aldığım tozlukları ilk kez kullanma şansım olacak. Ayrıca yağmur altında yürüme şansı ne saadet. Bir yandan muhabbete başlıyor, bir yandan yürüyoruz.

Yerler çamur. Bir yandan tırmanıyor, bir yandan muhabbeti korumaya çalışıyoruz. Ama ne mümkün? İnsanlar bastıkça yerdeki çamur iyice krem kıvamına geliyor, daha da çok kayganlaşıyor. Hele ki sırtımdaki dev çanta ile kayganlaşan toprakta tırmanmak giderek zorlaşıyor. Neyseki yardımlar ile tırmanışa devam ediyoruz. Ekstra olan şeylerden birisi de yolda yakalandığımız sis oluyor. Yeni katılan ve sanırım kendisi çok iyi bildiği için tecrübelileri dinlemeyen birkaç kişi için grubumuz sis içerisinde 2-3 parçaya ayrılmaya başlıyor. Neyse ki yürüyüşün kolay bir etabında olduğumuzdan dağılmadan molaya varıyoruz. Öğle yemeğinden önce uzun bir yürüyüş var önümüzde. Moladan sonra önümüzdeki etabın rahatlığını da gözönüne alarak grubumuzu 2 ana parçaya çeviriyoruz. Bizler normalde A grubunda olması gerekirken B'de gelmeyi kendisinde hak gören arkadaşları yolda bırakmayan grupta kalıyoruz. Diğer grup hızlanarak köye iniyor. Ayrıca fasulyeci amcamızın dükkanını birden işgal etmemek için de bu iyi bir yöntem...

14:15'de öğle yemeğine giriyoruz. Yanlızca 35 dakikamız varMIŞ. Acilen tabakları alıyor, yemek yiyor, çayımızı ağzımıza döküyor (ki buna içmek diyemezdim herhalde?!? ), fotoğrafımızı çektiriyor (ki aşağıda da gördüğünüz Ovacık fotoğrafı gerçekten yaşanması gereken bir andı... (Gelin la, gelin, fotoğraf çekiiiiler :) )), tekrar çantaları sırtımıza atıp yürüyüşe başlıyoruz.

15:30'da nefes molamızı veriyoruz. 2. mola 16:10'da. Bu dakikada 15 dakikalık meyve molamızı veriyoruz ve 16:15 gibi tekrar kalkıyoruz (hayır, matematiğim o kadar kötü değil ;) ). 16:45 molası da yine 15 dakikalık meyve molası olarak duyuruluyor ve yine anlayamadığım bir şekilde 5 dakika içinde tamamlanıyor. Daha önce bir yazıda yazdığım gibi ısrarla ve hızlı hızlı şehre geri götürülüyoruz... :( .

Neyse, 17:45'de servise biniyoruz. Önce grup olarak kendimi Buca servisine sürgüne gönderilmiş gibi hissediyorum. Tüm Buca yolcuları yorgun. Acaba herkes mi yorgun diyoruz, Bornova'da Üçyol servisine geçince görüyoruz ki, "Evim evim güzel evim..." Yolun sonrası daha da neşeli geçiyor :).

Parkurdan bahsedecek olursak; uzun zamandır bu kadar eğlendiğim bir parkur hatırlamıyorum. Zorluk orta düzeyde ama hep dengede gidiyor. Ne çok kolay, ne çok zor. Hep zevkle yürüyorsun. Yaklaşık 27 km yürüdüğümüzü söylüyorlar. Parkur uzun gibi görünse de her anına değiyor. Çok güzel bir ortam. Çamurlu, orman alanında yürüyüş. Sürekli sık ormanlık. Kendime not bırakmak gerekirse, ne kadar çok malzeme götürmem gerekirse gereksin, bir daha küçük çanta götürmeliyim. Ayrıca bu parkuru deneyen herkesin Ovacık'ta fasulye yemesi zorunlu gibi. Ancak şunu söylemem lazım; turşudan çok umutlanmayın. Fasulye çok güzel, pilav idare eder, turşu eh işte. Ama üçlü olarak mükemmel olduğunu söylemem lazım.

Önümüzdeki hafta görüşürüz...

Not: Bu arada aşağıdaki fotoğraflar arasında bulunan çeşme fotoğrafının üzerindeki yazıya mutlaka dikkat edin...

Hamzababa - Ovacık - Sinancılar (~27 km)
Servis Hareket _________________08:00
Araç değiştirme ________________09:15
Hareket ________________________09:45
Mola(2dk) ______________________11:00
Mola(5dk) ______________________11:25
Mola(5dk) ______________________12:40
Öğle Yemeği(35dk) ______________14:15
Mola(3dk) ______________________15:30
Mola(5dk) ______________________16:10
Mola(5dk) ______________________16:45
Bitiş __________________________17:30
Servis Hareket _________________17:45

Çektiğim fotoğraflardan bazıları:


Photobucket albümüne erişim:
http://s240.photobucket.com/albums/ff299/XtrmPrgrmmr/DEDAK%20-%2020080302/

Flickr albümüne erişim:
http://www.flickr.com/photos/xtrmprgrmmr