Friday, March 21, 2008

Allianoi - Aigai Tarih ve Arkeoloji gezisi

Merhaba,



Bu yürüyüş notu değil aslında tam olarak. Tarih ve arkeoloji üzerine arkadaşlarımızın düzenlediği bir geziye katıldık geçtiğimiz hafta. Oradan aldığım notları ve fotoğrafları paylaşmak istiyorum. Gezimizin kapsamı; Allianoi - Aigai kazılarının incelenmesi ve Bergama müzesinin gezilmesi üzerineydi. İzmir Yeşilyurt Atatürk Araştırma Hastanesi'nde (Umarım doğru yazmışımdır...) doktor olan arkadaşım Serra ve eşinin (sanırım birkaç kişi daha var, öncülük eden) kurmuş oldukları Arkeoloji ve Tarih Kulübü'nün ilk gezisi olarak yapılıyordu. (Ayrıca gezinin başında farketmediğim bir ayrıntı zannettiğim, ancak sonunda kafama kazınan FMA Tur ile çalışmışlardı.)

08:05'de ilk yola çıktığımızda Serra'nın elindeki dosyadan ve dakika başına düşen otobüsün önüne yürüyüp geri gelme sayısından (frekans :)) işlerini ne kadar ciddiye aldıkları belli oluyordu. İlk kez yapılıyor olması, son anda iki araç sayısına yükselmiş olması, para toplanıyor olması gibi risklerin hepsini gayet güzel kapatmışlardı. Hatta bizi hem konum olarak, hem de çevremizde oturanlar olarak çok da iyi bir yere konuşlandırmışlardı. 9:30'daki yemek molasına kadar biraz sosyalleşmeye çalışarak, biraz kitap okuyarak, biraz rehberimizin hoş sohbetiyle ilerledik. (Biraz tarih de içeren bu sohbet hakikaten neşeli gelmişti. Uyandırmak amaçlı, neşeli başlangıç. Herhalde ileride tarih de anlatacaktı?!?!?)

9:30'da Foça yolu üzerinde ÇİM Tesislerine girdik. Daha önce bir kez daha kahvaltı etmeye çalıştığımız, ancak hizmetinden memnun kalmadığımız o güzel bahçeli yer, bahçesinin (ve çiminin :)) güzelliğine layık bir hizmete başlamış. Özellikle ekmeğinin güzelliğini söylemem lazım. Kahvaltı tabağı veya tost, ikisinde de aynı ekmeği kullanıyorlar. Bu kez kahvaltı tabağı aldım. Bir daha ki sefere, Domatesli-peynirli tostu denemeden çıkmam... Neyse 45 dakika içerisinde kahvaltıları tamamlayarak çıktık.

Aslında bu noktada bir parantez açsam iyi olur. Bu tür gezilerin en büyük problemi; insanların beklendiklerini düşünmeden 45dakikalık molayı direkt 1 saate çıkartmaları, tüm otobüsün 1-2 kişiyi beklemesidir. Ancak geziş boyunca tüm katılımcılar inanılmaz dakikti. Belki artık büyümüş olduklarından, belki Serra'nın disiplinini ( ;) ) bildiklerinden asistanı, hocası hiçkimse gecikme yapmadı. (Tabi bu listeye rehberi katmak da isterdim ama?!?!)

11:25'de genel istek üzerine (genelde de bayanların genel isteği üzerine :) ) Bergama yolu üzerindeki ONYX tesisine girdik. ONYX, işlenen taşın adıymış. Hatta renkleri de, renklendirme değil, taşın derinliğine göre orjinal rengiymiş. Ama güzel ve ucuz bir taş. Ayrıca yol üzerindeki o kocaman sarı ONYX tabelasını görmemeniz mümkün değil. (Ayrıca çok pahalı olmayan güzel taşlardan oluşan kuyum da yapıyorlar. Uğranabilir...)

12:45'de Allianoi'deyiz. ONYX ile Allianoi arasında rehberle ilk fikirlerimizin yanlış olduğu şüphelerimiz artmaya başladı. Muhabbet yavaştan tarih dışına çıkmaya başladı, hafiften siyaset konuşmalara başladık. Genel olarak uyuşan fikirlere sahip olduğumuzdan bu konuları orada konuşmak biraz canımızı sıksa da, çok da kafayı takmadık. Bergama'dan geçerken Yuhanna'nın ilk mektuplarını yazdığı yerleri uzaktan görmek güzeldi. Tabi bunların anlatılacağını beklerken de, konunun değişip Avrupa'nın en büyük kapalı pazar yerine gelmesi ve yaklaşık yarım saat bunun ve siyasetin tartışılması da garip. (Burnuma kokular gelmeye başlamıştı ama yine de iyi niyetle konuya dönmeyi bekliyordum. Saf mıyım neyim?) Bir süre sonra otobüsün arka grubu olarak Yuhanna diye tempo tutmaya başlayınca mecburen Yuhanna'dan bahsetmeye ve tarih anlatmaya başladı. (Tabi, kendisini bu konuya çekmeye çalışmamıza ne kadar kızdığını daha sonra anladık...) Gerçi bu da kısa sürdü. Bu kez durdurma nedeni anlamlı. Yolu kaybetmiştik. Yanlış yolda gittiğimiz bir yarım saatlik bölüme mi yanalım yoksa o yarım saati elindeki mikrofona yansıyan evet, evet, hmm falan sesleriyle Amerika- Rusya ilişkilerini tartışan bir rehberle mi geçirdiğimize yanalım? Son aşama ise tam eğlenceydi. Allianoi kapılarına gelip dayanan grubumuz bekçi amcamızın vetosuyla karşılanmıştı. Amcam "Yassah hemşerim" mantığıyla yaklaşıyordu. Turun organizasyonunu yapan rehberimizin de buna karşı göstereceği bir izin belgesi yoktu. Anladığım kadarıyla o da bir "Hadi be abi, noolacakki" adamıydı?!? Amcamın yassah hemşehrim'i baskın çıkınca ikinci aşama olan "Bak ben kimi tanıyorum" a geçildi... Rehberimiz izin almamasını telafi ederken üzülmek yerine, bakın ben kapıları açtıracak adamlar tanıyorum modundaydı. (Bence buna, ben tur şirketiyim ama tur planlaması yapmamışım, kusura bakmayın daha iyi giderdi ama neyse...) Neyse kapılar sonunda açıldı ve içeri girdik. Allianoi kazısının içeriğini, kazının tarihçesini dinledikten sonra sular altında kalanları en son ben gördüm zihniyetiyle kazı alanına daldık. Flaşlar ardı ardına patladı. Yaklaşık 70 dakikada kazı alanını gezmeyi başardık. Gerçi çok büyük bir alan değildi ancak girişte beklenen zaman, kazı alanının doğal olarak 70 kişiye göre yapılmamış olması bizlerin küçücük bir alanı 70 dakikada gezmemize neden oldu.

14:25'de girdiğimiz lokantanın iyi olduğunu itiraf etmem lazım. Yemekler ne kadar güzelse, içeceklerin ücretli olduğunu söylemek için meşrubatın açılmasını beklemeleri ve çaya bile para almaları da o kadar garipti.

15:20'de Bergama müzesine girerken artık gezinin sonlarına geliyorduk (ya da biz öyle zannediyorduk) Rehberimizin 25 dakikada gezip çıkmalıyız sözleri bir taraftan bakınca programı yerine oturtmaya çalışan birisinin çabası gibi görünüyordu. Ancak insanların servise zamanında gelmelerini de içine sindirememiş olmalı ki, problem değil, gidin dolaşın diyerek araca gelenleri rahatça yolluyor, otobüste kalkmaya hazır bekleyenleri de elinden geldiği kadar sinir ediyordu.

Sonrasında Yund dağları'ndaki köyler meselesi geldi. Yund dağları'nda maddi durumları iyi olmayan köyler vardı ve hem tur şirketi olarak o köylere yaptıklarını hem de ne gibi şeyler yapılabileceğini anlatması işin sosyal boyutu açısından anlamlıydı. Ancak farkında olduğunu zannetmiyorum, bir süre sonra işi belki de en iğrenç sömürü olan "Bakın, onlar fakir... Bakın, bakın, fakirlerle resim çektirin" boyutuna getirdi. Anlamlı bir farkındalık yaratma, sosyal gelişme çabası zamanla ağır bir sömürüye dönüştü. Yaklaşık bir buçuk saat süren televizyonlarda insanları ağlatmaya çalışan, kadın programlarına taş çıkartan bir ajitasyona dönüştü. Neyse ki, gezinin bitmesi gereken saat olan 17:30'dan biz Aigai'ye girmeyi başardık...

Aigai, daha üzerinde çalışılması gereken bir kazı alanı. Yaklaşık 1 saatlik bir yürüyüş, tüm gün belki de araç dışında geçirdiğimiz en uzun süreydi. Otobüs kokusu dışında bir koku teneffüs etmek güzeldi...

Otobüs-girmemeli köy yollarından 18:30dan sonra dönmeye çalışıyorduk ki, artık hava da kararmıştı. Ağır bir yorgunluk, almamız gereken bilgilerin hiçbirini alamamış olmanın ve gecikmişliğin verdiği sinirle artık gülerek gidiyorduk. Birden rehberimizin aklına bizimle henüz işinin bitmemesi gerektiği gelmiş olmalı ki, aslında İzmir'de olmamız gereken 19:35'de Aliağa Öğretmenevi'ne çay içmeye girmeye karar verdi. Tüm itirazlara ve tüm gecikmemize rağmen rehberimizin canı çay/bira içmek istiyordu ve bizler de ona uymalıydık. Bir buçuk saat olarak buyurduğu çay molasını en azından 45 dakikaya indirmenin kutlamalarında havai fişek atmayı düşünüyorduk...

Saat 8'i geçmişti. Rehberimizin sanırım başka bir hayatı yoktu ve bizlerin planlanmış bir hayatımız olduğuna inanamadı ki, herkesi 3-4 saat gecikmeyle evlerine bırakmakta bir beis görmedi. Ancak sanırım tamamen kendi keyfi için veya planlamadığı için pazartesi günü işe geciktirdiği, pazar akşamı pazartesiyi hazırlayamamalarını sağladığı insanlar kendisini hala Saygı ve Sevgi ile anıyorlar (Bakın burda da SS kuralı var...)

Tüm yaptıklarını geçtikten sonra dönüş yolu boyunca sanki herşeyin düzenini bozmamış gibi davranması ve sürekli firma reklamı yapması, insanların arasında ikilik yaratmaya çalışması, turu organize eden arkadaşlarımız servisten indikten sonra otobüsle ilgilenmemesi ve bu kadar yapmacık olması insanın daha çok sinirini bozuyordu. (Tüm turu mahvetmesine rağmen, arkadaşlarımızın hatrına da olsa, hiçbirşey söylememişiz, sakin sakin (veya kuzu kuzu) her dediğini yapmışız. Sanırım insan giderken bir iyi akşamlar diler? Yoksa tüm samimiyetimiz ve mağdur adam rollerin Serra ve Umut inene kadar mıydı rehber beyzadem?)

İşte bir gezi böyle geçti. FMA Tur, seni hiç unutmayacağım...

Not 1: Şimdi diyeceksiniz ki, bu tarih ve Arkeoloji gezisi değil miydi? Yazıda birşey yok. Aklında mı kalmadı? Unuttun mu? Ben de diyeceğim ki? Rehberim bana ne anlattı ki? Ben de size yazayım? Bir Edremit zeytini kütür kütür'dür, bir de Yuhanna'ya Ruslar Ivan derler...

Not 2: Burada sonlara doğru iyice kötü şeylerden bahsettiğimi biliyorum, sonunu iyi bitireyim bari. Kulübün elinde olan organizasyonun iyi olduğunu, herkes rahat etsin diye koskoca doktorların koşturduğunu söylemem lazım. Bizleri rahat ettirmek için çok uğraştılar. AYrıca birlikte seyahat ettiğimiz çok güzel insanlarla da tanıştım. Bunlar için tekrar teşekkürler Serra ve Umut...

Son olarak çektiğim resimlerden seçmeler...

No comments:

Post a Comment