Friday, September 18, 2009

Kocatepe Zafer Yürüyüşü (25 Ağustos 2009)

Kurtuluş Savaşı'nın en önemli noktalarından birisi, Büyük Taarruz. Afyonkarahisar ise bu önemli muharebenin belki de en kritik, en akılda kalıcı noktalarından birine sahne. 25 Ağustos günü Taarruz'un son hazırlıkları ile geçiyor. 25 Haziran gecesi Şuhut'tan yola çıkan komuta grubu Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa ve Fevzi Paşa 26 Ağustos sabaha karşı Kocatepe'de kurulmuş Komuta mevzisine varıyor ve Büyük Taarruz başlıyor. 27 Ağustos günü Afyonkarahisar düşman işgalinden kurtulurken, Kütahya, Bursa, İzmir ve sırayla her yönden Türkiye düşman işgalinden kurtarılıyor.

Hepimizin tarih derslerinde şu yada bu şekilde mutlaka okuduğumuz, sınavlarda sorulmuş, öğretmenden veya aileden yana şanslıysak anlaşılmış, anlatılmış, anladığımız bir konu Büyük Taarruz. Dedim ya; şanslıysak nedenini, sonucunu uzun uzun anladığımız, tartıştığımız bir konu olmalıyken, belki de unutmaya başladığımız Büyük Taarruz.

Monday, May 25, 2009

Yürüyerek DE Gidilir: Konak > Karşıyaka

Parkur: Konak - Karşıyaka :)
Grup: Ben :)
Tarih: 24.05.2009
Hava: Sıcak



Selam,

Umarım kısa ve sık yazılara başlıyorumdur. (yani bundan sonra :) Normal günde 10 dakikalık işi bir saatte anlatıyorum; 2 saatlik yürüyüşü uzun uzun anlatırım artık... :) )

Bir süredir düşündüğüm yürüyüşleri başlatmak istiyordum. (Gerçi daha önce Eski Foça'dan Yeni Foça'ya yürümüştüm. Ama sanırım düzenli yapılabilir?) 1-2 gündür Google Earth (GE) üzerinden şöyle yürüyebilecek uzunca bir yol arıyordum. (Tabi bir kriter de, yolun saçma olması :) ) GE'de yolun 10 kilometreden uzun olduğunu görünce başlayasım geldi.

Sunday, May 24, 2009

Notlar...

Merhaba,

Arka arkaya iki yazı olacak. Konular karışmasın diye ayırdım...

Geçtiğimiz hafta karışıktı. Madem benim yaptıklarımı siz benden önce yapın diye not düşüyoruz, bilin;

_ Haftaya Türkan SAYLAN hocamızı kaybederek başladık. Pazartesi ve Salı günleri hocanın yaptıklarını izledikçe insan, hem yaptıklarının ülkemizde eksik olmasından, hem onun kadar bir insan olmaya rağmen yapmamış olmaktan, hem de bunları yaparken yanında olmamış olmaktan utanıyor. Bir de üstüne böyle bir insana sadece dünyevi karları için laf atanları, para için bu kadar rahat yalan söyleyebilenleri gördükçe insan insanlığından utanıyor. Şimdi yapılacak belli aslında. Hocamızın kaybını fırsata çevirmeli, vasiyetini yerine getirmeliyiz sanki??? ( http://cydd.org.tr/ )

_ Pazartesi günü, kötü haberi aldıktan sonra akşamına mükemmel bir müzik ziyafetine katıldık. SKYTürk'teki programından zevkle seyrettiğimiz Ayhan SİCİMOĞLU'nun konserine gittik Ege Üniversite Şenlikleri dahilinde. Tek kelime ile mükemmeldi. Anlatacak çok birşey yok aslında. Tavsiye ederim diyeyim. Bulunduğunuz yere geldiğini duyarsanız mutlaka gidip dinleyin. ( Ben de özel zevki salsa, rumba dinlemek olan bir insan değilimdir ama eğlenceli olduğunu söyleyebilirim. ) Gerek müzikler, gerek sahnesi gerekse program boyunca anlatımları; çok zevkli bir gece geçirmemizi sağladı. Çok tavsiye olunur.

_ Çarşamba akşamı da Dokuz Eylül Üniversitesi (bizimkiler :) ) Bahar Şenlikleri kapsamında yapılacak Dans Gösterisinde benimkiler (bunlar da Bilgisayar Mühendisliği öğrencileri oluyor :) ) çıkacak diye gittik. İşin aslı dans gösterisi seven bir insan değilimdir. Hatta gece başlarken Meditatif Dans Topluluğu çıkacak anonsunu duyunca gidesim de vardı çok fena. Ama sanırım yaşlandığım için (?) bu Meditatif Dans Topluluğu'nu çok sevdim. Hayatta Modern Dans seyretmeyen ben, ya yaşlandığımdan ya basit bir anlatımları olduğundan, ya da gerçekten çok başarılı olduklarından bu işi çok sevdim. İkinci yarısında da bizim çocuklar çıkınca gece onbir buçuğa kadar ayakta bir seyir şölenine dönüştü. Sanırım bundan sonraki dans gösterilerini bekliyorum. Size de tavsiye ederim ki; birincisi Dokuz Eylül Üniversitesi Meditatif Dans Topluluğu'nu, ikincisi DEÜ Dans Topluluğu etkinliğini mutlaka izleyin. Çok eğlenceli ve sanırım becerikliler. (Eğlenceyi anlıyorum da beceriyi anlayacak kadar tecrübeli değilim ne yazıkki? :( ) Sonuçta yanılmazsınız. (Bir de tavsiye; etkinlik ücretsiz ise erken gidin!!!!!)

_ Sonraki yazı Konak'tan Karşıyaka'ya yaptığım yürüyüş için olacak :) (Saçma değil mi?) En yakın zamanda GPS kaydını çıkarayım, yazıyorum.

Görüşürüz...

Thursday, May 21, 2009

Tire - Kaplan

Parkur: Tire - Kaplan
Grup: DEDAK (Dokuz Eylül Dağcılık Kulübü) - B Grubu
Tarih: 10/05/2009
Hava: Sıcak



Tekrar merhaba,

En azından gittiğimi yazmak için yazayım dedim. Tabi bir de fotoğraflarım var. Arada beğendiklerim de var ama umarım seversiniz...

Çok anlatacak birşey yok nedense bu hafta. Aslında sabah farklı olan ilk nokta Konak'a indiğimizde bizi epey bir kalabalığın bekliyor olmasıydı. Kalabalık her zaman iyi olmasa da gençlerin kalabalığı oluşturuyor olması DEDAK'ım adına güzel tabi. Neyse efendim, Konak'tan çıkıldı. Tire'ye kadar gidildi.

Tire'de sabah çayı mükemmel bir yerde yine. Tire'nin neresine denk geliyor bilmiyorum ama dışına doğru su akan, değirmenli bir yer var. Sanırım çok yoktur o civarda :) Geçtiğimiz sefer Tire'ye geldiğimizde burada çay içmeyi başaramamıştım. Bu kez kasaya ve mutfağa yakın oturup çayımı kapıyorum. (Bana "Buraya oturma" diyenler, sanırım şimdi neden orada oturduğumu anlamıştır :) Çakalımdır... :) ) Çayımı içiyorum ki, uzun zamandır aldığım en iyi haber. Ender abi karşımda. Mustafa abim de gelmiş. Sadece yürüyeceğiz derken güzel muhabbet de çıktı. :) Bugün şanslı başladık. (Tire'de olmanın dışında... Nedenine yine geleceğiz... ) Neyse efendim, çayımızı içiyor, suyun yanından tırmanışa başlıyoruz. Önümüze yol ayrımı geliyor. Sağa doğru köyün içinden asfalt tırmanıyor. Sol-Düz ise mükemmel yeşillik bir alan. Sanırım geçtiğimiz sene oradan yürümüştük. A grubu yeşile dalarken B'ler asfalt cezasında :) İşin şakası bir tarafa köyün içinden tırmanmaya başlıyoruz.

Yürüyüş parkurumuz çok yeşil değil. (veya A grubunun parkurunu görmüş bir kişi olarak aklım orada kaldı :) ) Genellikle patikalardan, itfaiye yollarından yürüyoruz. Tabi B grubu olunca bir de parkur kolay olunca hemen bitiyor :) Yaklaşık iki buçuk saat içinde Kaplan'dayız? Grubun büyük bölümü yanında getirdiklerini yemek üzere piknik alanına geçerken Mustafa abi ile geçen seneki köfte faciasını yaşadığım Kaplan köftecisine giriyoruz. Kalan grup içeride. Bu kez bir "Tire'de, Tire köfteci'sinde çalışan garsonun" bile anlayabileceği şekilde Tire köfte istediğimi uzun uzun ifade ediyorum. Köfte konusunda başarıyla getirmeyi başarabilse de, 3 tane masaya 10 tane servise içecek-salata servisini beceremeyen garsonları özel bir ilgiyle izliyorum. Garsonların şovlarını ilgiyle ve zevkle izlerken A grubunun gelmesi ile şov tam bir trajediye dönüşüyor. Önce bizimle birlikte gelmiş Doktor amcamızın artık getirebilirsiniz dediği köfteleri her masalara yaklaştıklarında getiriyoruz demelerine rağmen yarım saatten uzun bir süre getiremiyorlar. Sonra da sipariş aldıkları kırk dakikaya kadar masada beklettikleri insanlara "Tire Köfte kalmadı" zırvasını uyduruyorlar.

TİRE'DEYİZ, GÜNLERDEN PAZAR, SAAT 14 VE TİRE KÖFTE KALMAMIŞ !!!!!

Orada altımışını geçkin, yorgun ve gerekirse orayı satın alacak saygınlığa sahip bir doktoru aç bilaç dükkanlarından çıkarmayı göze alıyorlar ve böyle salakça bir yalanla insanları bir de salak yerine koyuyorlar. Aklınızda olsun Tire'ye Tire köfte yenmeye gidilemiyor. Çünkü sizi beğenmezlerse masa vermiyor, yemek satmıyor, bir de salak yerine koyabiliyorlar.

Aklınızda olsun; Porsche Jipiniz yoksa Tire-Kaplan'da ne işiniz var?

Bir daha Tire - Kaplan'da yemek mi? Mümkün değil.....

Neyse, sinirler zirvede. Yeniden geldiğimiz yolu tırmanıyoruz. Sanırım geldiğimiz yola benzer bir yoldan geri dönüyoruz. (Emin değilim, zira gelirken de güzel bir yol değildi, dönerken de değil. Aynı da olabilir, başka da...)

A grubundan ayrıldığımız Tire merkeze geldiğimizde saat henüz 3 gibi. Kimse doğru düzgün terlememiş, parkuru beğenmemişken rehberimiz A grubunun parkurunu bir süre yürüyüp dönebileceğimizi söylüyor. Tabi ki diyip yeşile dalıyoruz.

Yeşil bol fotoğraflar oradan. Çok net olmadığını biliyorum ama tüm gün yaptığımız kötü yürüyüşten sonra gerek tempo, gerek parkur zorluğu, gerek çevre güzelliği ile coştum yürüyorum. :) Bu nedenle, fotoğraflarda ne netlik ayarı, ne ciddi bir çakim var. Sadece ben mi? Tüm grup coştuk, yürüyoruz. Resmen zincirlerimizi atıp gitmeye başladık resmen. Sürekli tempo yükseltip pergelleri açıyoruz. Bir süre dere boyunca sürekli S'ler çizerek dereyi "dikiyoruz". Sonra dar patikalarda tırmanışlar başlıyor. Hatta sanki hatırlıyorum. Geçtiğimiz sene buradan çıkarken sürekli insanlar kayıyordu, hatta ben tırmanırken kayıp dizlerimin üzerinde toprağı avuçlayarak tırmanmıştım. Ama bu sene zor olan ilk tırmanış noktasına basamak taş koymuş köylüler. Bir yandan tırmanıyoruz. Bir yandan ağılların, ahırların, tarlaların yanından geçiyoruz.

Yürüyüşün en güzel yerlerine yaklaşırken (Nereden biliyorsun diyeceksiniz, bir süre daha yürüyüp rehbere yetişen grupta ben de vardım :( ) benim de dahil olduğum bir grup insanların tırmanmasına yardım edelim derken artçı kalıyoruz. Bu sırada A grubundan bir kişinin bileğinin ağrıdığı için yürüyemediği haberi geliyor telsizden. Cep telefonu ile net yer bilgisi alıyoruz. Öne, rehberimize durumu haber verip grubu geri döndürmesini konuşuyoruz. Bir artçı bırakarak 3 kişi yürüyerek çıktığımız tüm o güzelliği koşarak inmeye başlıyoruz. A grubu bizim asfaltlı parkurumuzdan geliyormuş. Yaklaşık birbuçuk saatte yürüdüğümüz yolu yarım saatte geri koşuyoruz. (Tabi benimkisi koşmaksa... Öyle bir kondisyon kaybı var ki, Mustafa abilere zaman kaybettirmemek için ne kadar çabalasam da ancak zarar vermeyecek tempoya ulaşıyorum. Sanırım eski tempomu sağlayana kadar bu tür destek çalışmalarında geri dursam, çalışma açısından faydalı olacak :( )

A grubuyla buluştuğumuzda rahatsızlanan üyemizi araca bindirerek merkeze indirdiklerini öğreniyoruz. Neyse, en azından A grubu ile merkezde fotoğraf çektirme şansımız bize kar kalıyor. Bir de dönüşü Ender abi ile yapma şansı tabi...

Tire'ye iniyoruz. Burada da anlatacak çok birşey yok. Bir tek Meydandaki (taksi durağının ordan) ışıklardan aşağıya doğru giderken sağda (sanırım ismi Ömür'dü ama emin olamıyorum. Girişte hemen solda kasa var...) bir mandıraya (3.-4. dükkan) giriyoruz. Ender abi'min süt ürünleri gelmiş. Biz de ayranlarımızı otlanıyoruz Ender abim'den. Ayranlar mükemmel, sanırım peynir, vs. de çok iyidir... Sonrasında da yolun sonunda otobüslere bşinip dönüyoruz. Sonrasında da anlatacak birşey kaldı da unuttuysam kusura bamyayın....

Kısaca özet geçersek, çıkarılacak dersler; Tire-Kaplan'a gidilmeyecek, gidilse de Tire köftesi olmayan o saygısız adamlara para kaptırılmayacak, Tire'ye gitmeden eve süt ürünü alınmayacak ki, oradan denenecek, bir de o değirmenin ordan düz yürümesi zor değil, o tarafa gidilecek, yürüyüş grubu olmasa bile en azından yarım saat o tarafa yürünecek, doğaya doyulacak...

Görüşürüz...

Not: Bundan sonra hedefim bu kadar uzun olmasa da günde günde kısa kısa aklıma gelenleri yazmak. Tabi nasılsa yürüyüş sezonu da bitti. Ist5Days'e kadar aklıma çok yazacak bir şey gelmediği sürece, kısa kısa birşeyler yazmaya çalışacağım.

Not 2: Ayrıca yazmak isterdim ama onu anlatacak kadar dolu yazamayacağım sanırım. Kısaca ve ne yazıkki TÜRKAN SAYLAN'ı kaybettik. Umarım onun kaybı en azından bizlerin Birşeyler Yapmadığımızı yüzümüze vurmamız için fırsat olur. O penceren bakan halini gözünüzün önüne getirin ve sonra aynada kendinize bakın. O bunları yapmışken, siz ne yaptınız???

Not 3: 1-2 güne kadar kısa birşeyler yazabilirim. Siz bir bunu okuyun da :) Reklamları dinlediniz...

Selamlar. (Evet, bir daha, Ne var? :) )

http://s240.photobucket.com/albums/ff299/XtrmPrgrmmr/Trekking/2009/Tire_20090510/

Tuesday, May 12, 2009

Belevi - Çamlık - Şirince

Parkur: Belevi - Şirince
Grup: DEDAK (Dokuz Eylül Dağcılık Kulübü) - A/B Grubu
Tarih: 03/05/2009
Hava: Sıcak, Çok sıcak :)



Uzun zamandan sonra merhaba,

Aradan çok zaman geçti biliyorum ama kısa bir uyarı yaparak anlatmış olayım. Yürüyüşe kesinlikle ara vermeyin, sonra dönmesi zor oluyor ;)

Uzun zaman sonra yeniden yürüyüşe gelmek sabah kalkması da dahil olmak üzere çok zor. Uyanınca insan bir heyecanlı oluyor ki akşam yatarken bile sanki okula/yeni döneme başlayacak öğrenci gibiydim. Sabahın köründe kalktık yine. :) Hazırlıklar bu kez daha uzun sürdü. Çünkü ne demişler; Bir elin nesi var, iki elin sesi var. Bu kez eşim de (EVET, İLK KEZ) geliyor, 2 kişi hazırlanıyoruz ve yarım saatlik hazırlık iki kişiyle bir saatte bitmiyor :) Güç bela, koşarak yola çıkıyoruz.

Hava çok güzel, etraf insan dolu. Hakikaten de İzmir'e yaz gelmiş, insanlar 7'de sokaklardalar... Biz de iniyoruz İzmirspor köprüsüne. Otobüsümüz gelince, beni almayacaklar da, eşimin hatrına alıyorlar. Uzun ve sürekli serzenişler (!) eşliğinde önce Konak'tayız. Aslında bu saatlerde Konak'ta olmayı da özlemiş, tüm söylenenleri de haketmişim. Biraz önce son yazdığım yazıya baktım da 3 aya gelecek neredeyse son gittiğim yürüyüş. Bu kadar zaman başkası da gelmese, ben de kızardım, üzülürdüm. Neyse, saat 8 oluyor, yola düşüyoruz. İlk mola Spil yolundaki çay molası. Otobüslere binip Belevi'ye gitmeden önce diğer otobüslerdekilerin de bana serzenmesi lazım sanırım :)

Yola dökülüyoruz. Önce B grubu araçtan ayrılıyor. Sonra yine biniyoruz. A ve C grubu için araçla devam ediyoruz. Saat 10 gibi yürüyüş başlıyor. A grubu tahmin ettiğim gibi düz bir patikadan başlıyor. Filmlerdeki gibi Sler çizerek yürüyoruz. Bu arada merak edilir belki; A grubu yürüyoruz. Hem eşimin ilk yürüyüşü, hem malzeme eksiği, hem de 2-3 aylık hamlık, korkutuyor, A'ya düşüyoruz...

A yürümek mi sıkıcı, yoksa hamlık mı, yoksa eski tempoma göre düşününce fazla mı mola veriyoruz bilmiyorum ama çok yorucu bir yürüyüş geçiyor. Tabi bunda havanın beter sıcağının, yolun kuruluğunun, güneşin alnında yürümemizin ve yolun 11 km civarında olmasının da çok büyük etkileri var. (Kendime not; A grubu, bu sıcakta, büyük bölümü güneş altında 11 km yürüyebilir mi? Önümüzdeki sene birisini göndereceksen, hele yaşı da genç ise B grubu tavsiye edebilirsin. Enazından bu kadar dur-kalk olmaz. :) )

Şirince'ye geliyoruz. Şirince tam bir alışveriş merkezi imiş. Biz ilk kez gittik. Önce yemek yememiz gerekiyordu. Bizi Kilise'nin üstündeki Pervin hanım'ın yeri'ne götürdüler. Baştan söyleyelim. Yemekler güzel sayılır. Fasulye-pilav-turşu üçlemesi gayet güzel. Gözleme denedik, pek birşeye benzemiyor. (Kıymalısını soğanlı olarak yiyebilirsiniz...) Ayran hele beter. Mantıyı denemedik. Fiyatlar da çok ucuz değil. Ancak söylenene göre Şirince AVM'nin diğer yerlerine göre ucuzMUŞ. Bilmiyorum.

Dediğim gibi büyük Şirince AVM'nin sokaklarında dolaştık yemekten sonra. Her taraf yerli-yersiz turist dolu. Her köşe başında birşey satılıyor. Ancak bu satılanların doğallığını bilemiyoruz artık? Ne alınır'a gelirsek, biz eşimle meyve şaraplarını denedik. Pek şaraplık bir durumları yok aslında. Hafif alkollü meyve suyu gibiler. Ama tadı güzel. Özellikle Kilise'nin alt katındaki mahzeni, oradaki ambiyansı görmeli. Orada bir tatmalısınız. (Alma zorunluluğu yok da o kadar güzeller ki, insan dayanamıyor :) )

Sonrasında Şirince çıkışına geliyoruz. Eşimin yürüyüşü Şirince ile sınırlanıyor. :) O sıcakta Selçuk'a inişi düşünmüyor. Yolda tanıştığımız bazı arkadaşlarla onu da Şirince'de inecek servislere bırakıyoruz ve biz B grubu olarak inişe geçiyoruz. Aralarda yükselip indiğimiz bir parkurla Selçuk'a iniyoruz. Yol kolay ancak sıcak yine etkili. 5'e doğru Selçuk'a iniyor, biraz sohbet edip İzmir'e dönüşe geçiyoruz. Akşam 7 gibi de evde olabiliyoruz.

Kısaca söylemek gerekirse, sıcakta pek çekilir bir yol değil. Şirince'yi de bir kez görünce bana yetti. Tekrar gitmeyi düşünürüm yani. Ancak basit olduğunu söyleyebilirim. Neşeli bir grup kurup, yeni başlayacakların muhabbet yolu olabilir. (Tabi yolu biraz kısaltmak kaydıyla...)

Selamlar

Not: Aşağıda aldığım fotoğrafları görebilirsiniz. Fotoğraflar dönerken üzerine tıklarsanız tüm albüme bakabilirsiniz.

Not 2: Ne yazıkki bu kez saat kaydedemedim. Tempom epey düşmüş. Yürümekten onu düşünemedim :) Kusura bakmayın. Kısaca söylemek gerekirse 10 gibi yürüyüş başlıyor. 14-15 arası mola, 17 yola çıkış gibi düşünebilirsiniz.

Sunday, March 22, 2009

Orientiring - Izmir Antrenmanı (22.03.2009)

Çook çalışıyorum çook :)

Gerçekten o kadar çok çalışıyor muyum bilmiyorum ama burayı çok boşlayacak kadar çalışıyorum bu aralar. Gerçi birşey yapıyor muyum da yazmıyorum o da ayrı ama... Neyse...

Bugün İzmir'de Oryantiring Federasyonu'nun Halka Açık Antrenmanı vardı. 10:00'da Buca Hasanağa Parkı'nda yapılan antrenmana katılma şansım oldu, kısaca not bırakayım bari dedim.

Sabah 10:00'dan önce Buca Hasanağa Parkı'na (DEÜ Hukuk Fakültesi önü) varmayı başardım. Gezenbilir'de, DEDAK'ta elimizden gelen duyuruları yaptık. Sanırım Federasyon yetkilileri de liselerde çok iyi çalışmışlar ve özellikle çocuklar olmak üzere antrenmana katılınmış. Cumartesi akşamı yağan yoğun yağmur engelleyici olmuştur mutlaka ancak benim bildiğim ilk organizasyondu ve katılım gayet güzeldi.

Çok küçük bir alan olmasına rağmen çok güzel bir parkur hazırlanmıştı, bunu söylemek lazım. Yaklaşık 19 dakikada bitirmiş olmama rağmen standart bir yarışçının güzel güzel bakınarak 10 dakikada bitirebileceği bir parkurdu. Peki neden parkur güzeldi? Çünkü çok küçük bir alanda 19 hedef yerleştirmişlerdi ve bu 19 hedefin çoğunluğu öyle güzel yerlere yerleştirilmişti ki, yanına gitmeden görülmüyor ve yanına gidince de aranmak zorunda değildi. Ben buna göre değerlendiriyorum ve başarılı bir parkur da antrenman yaptığım için İzmir'de emeği geçen herkese başta Türkiye Orientiring Federasyonu İzmir yetkilileri olmak üzere teşekkür ediyorum.

Not: Tabi, suyumuzu sağlamış Pınar grubuna ve haritalarımızın hazırlanmasında destek olmuş Bayraklı'daki Seren Spor'a da çok teşekkürler...

Not 2: İzmir'de yapılacak etkinlik listesine http://www.izmir-gsim.gov.tr/gsi_web/sayfalar/haber_dosyalar/orientring/faaliyet_programi.htm adresinden ulaşabilirsiniz...

Çektiğimiz az sayıda da olsa fotoğraflara aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz...
http://s240.photobucket.com/albums/ff299/XtrmPrgrmmr/Orienteering/2009_HasanagaAntrenman/

Bundan sonraki etkinliklere bekliyoruz...

Monday, February 09, 2009

Sabuncubeli - Gürle Balık Çiftliği - Manisa

Parkur: Sabuncubeli - Gürle Balık Çiftliği - Manisa
Grup: DEDAK (Dokuz Eylül Dağcılık Kulübü) - B Grubu
Tarih: 08/02/2009
Hava: Hafif / Yoğun yağmurlu



Merhaba,
Çok zaman oldu, farkındayım. Blogumu takip edenlerden çok çok özür dileyerek başlamam gerekiyor. Çok zamandır ne yürüyebildim, ne de ( aslında doğal olarak :) ) anlatım yazabildim. Gerçi uzun zamandır yazmadığımdan biraz unuttum da yazmayı ama bölümdeki aşırı yoğunluğuma verin, kusuruma bakmayın, not girişini de yapmış şu kulunuzun özrünü kabul edin. :) Neyse, tekrar merhaba...

Uzun zaman sonra yürüyecek olmanın heyecanından olsa gerek, Cumartesi gecesi geç yatmama rağmen sabah, saati yarımşar saatlik periyotlarla 6:30'a getirdim. Saatin çalması ile sonunda kalktım, hazırlandım ve dışarıdayım. Hava henüz tam aydınlanmamış ancak bunda çiseleyen yağmurun da etkisi büyük. Dışarı çıkar çıkmaz yağmuru farkedip yağmurluğumu giyiyorum ki sanırım o yağmurluk akşama kadar sırtımdan çıkmayacakmış... Yola yürüyorum. Yolda dolmuşlar, arabalar yollara çıkmış, insanlar dışarı uğramışlar. Bir sorun var, bir sıkıntı var bu tabloda. Aslında yeni aydınlanan bir hava, hafif çiseleyen yağmur, inceden bir fon müzik, uzun zaman yürümemiş olmanın heyecanı, herşey tamam... (Belki bir de kirli Ankara sabahı fonu tamamlardı ama o zamanda bu iyot kokusu nereden gelecek?) Dediğim gibi bir eksik var bu tabloda ki korkarak tahminliyorum; profesyonelleşme :( Korkarım giderek profesyonelleşiyorum. Buna bir çözüm bulmak lazım...

Servise biniyorum İzmirspor önünde. Yağmur nedeniyle az yolcu olsa da, aslında beklentimden kalabalık. Konak'tan diğer yolcularımızı da alıp Talatpaşa ve Bornova. Tüm yol boyunca laf atanlar, uzun süreli devamsızlığımı tartışıyor. Tek nedeni var; yoğunluk. Bir süre sanırım devamsızlık yapmam. (Planlı 2 hafta devamsızlığım hariç :) Haftaya 14 Şubat haftasonu, değil mi? :) )

Birkaç evin arasında iniyoruz otobüslerden, acil olarak hazırlanmak gerek. Zira dışarıda sağlam bir yağmur başlamış, ne tozluk takacak vakit var, ne de uzun uzun muhabbet edecek. Bu nedenle, acil tarafından kıyafetimi tamamlıyorum, herkesle birlikte evlerin arasından aşağıya yürüyoruz. İlk plan B grubu ile yürümek, çünkü parkur ile ilgili en ufak bir fikrim yok ve yoğun yağmur nedeniyle herkes bir telaş içerisinde. Takıyorum kulaklığımı, başlıyorum B grubu yürümeye. Bu sırada saatim 09:30

Saat 'u gösterene kadar dik inişlerin sonundaki toplanma dakikaları veya yol üzerindeki engelleri atlama sonrası dışında dinlenmeksizin yürüyoruz. Gerçi yürüyelim de, zira zaten tempomuz çok yüksek değil.
10:25'de ilk ve belki de net olarak tek molamızı veriyoruz. Yaklaşık 10 dakikalık bir mola, nefes almak için. Sonrasında yumuşak toprakta inişe geçiyoruz. Yavaş yavaş derenin aktığı kanyona iniş yapacağız. Rehberlerimizin birkaç gün önce yapmış oldukları keşifte çok zevkli bir parkur olarak tespit ettikleri, yanlızca 1-2 adım sudan geçmek gereken bir dere yatağına iniyoruz. İniş yaklaşık 10 dakika sürüyor. Dere yatağı birkaç gündür süren (hatta sürmekte olan) yağmurlarla olmuş size bir nehir. 1-2 adım geçiş de, yaklaşık dizinize kadar girmeniz gereken 6-7 adımlık bir yol ve epey sert akan bir su. Doğal olarak burada karar değişiyor. Önce dere boyunca bir patika arıyoruz. Bulamayınca tek çaremiz geriye yürümek. Zira mola noktasında itfaiye yolunu takip ederek gitme şansımızdan vazgeçerek oraya gelmiştik... Yaklaşık 15 dakikalık bir tırmanma ile mola noktamıza yürüyoruz ve tempo arttırarak balıklara koşar adım...

Balık çiftliğinin paraleline gelince itfaiye yolundan ayrılarak, doğal olarak diklemesine inecek patikaya sapıyoruz. Orta zorlukta bir patika ile balık çiftliğine iniyoruz. Bu noktaya kadar zaman zaman yavaş, zaman zaman da sert eşlik eden yağmur, balık çiftliğine gelmemiz ile birden kesiliyor??? 12:00 itibariyle sırıl ve sıklam olarak Gürle Balık Çiftliği'ndeyiz.

Her ne kadar çiftlik balığı olduğundan çok lezzetli olmasa da, pişmesi, belki kiremitte olması, belki sosu ama çok güzel bir balık yiyoruz. Yanında da uzun zamandır yediğim en iyi salatayı yiyorum. Yağı, tuzu, limonu yerinde bir domatesli salata. Güzel bir yemek ve sadece 6lira veriyoruz. (Grup geldiğimiz için tabiki, ama standart fiyat da 8miş...) Yalnız yerken balığın gözünden iki damla sızıyor, benim de içim sızlıyor ama ne yapalım bir eksiği var balık soframızın. Eksiği kabul edip afiyet olsun... (Bu arada Neşe hanımların evlilik yıldönümünü, Ender abinin doğumgününü kutluyoruz. Buradan da nice yıllara...) Tam kalkalım diyoruz, yoğun yapmur başlıyor yine. Tabi sıcağı bulmuş yürüyüşçüler yeniden azgın yağmura çıkmakta çekinceli davranıyorlar. 10 dakika 15 dakika derken çıkışımız 13:45'i buluyor. Herkeste yağmurun bıkkınlığı, parkurun umutsuzluğu ve yemeğin rahaveti var sanırım ki yürüyüşümüz toprak yoldan şehre inişe dönüşüyor. 14:45 itibariyle Organize Sanayi Bölgesinin uç noktasındaki köy kahvesine varıyoruz. 15:30'da da servislerin hareketiyle İzmir'e dönüşe geçiyoruz.

Kısaca yorumlamak gerekirse, her ne kadar ağaçların içinden güzel gibi görünse de çok kısa bir parkur. Yani kısa bir yürüyüş, üstüne de balığımı yerim derseniz, o zaman olur. Ancak sanırım çok uzatmak mümkün değil. (Gerçi C grubu yemek sonrası çıktı ve bizimle İzmir-Manisa Karayolu üzerindeki Jandarma noktasında katıldı ama zorlama bir parkur muydu, yoksa takip edilesi miydi? emin olamıyorum...) Çıkan tüm sorunlar nedeniyle yürüyüş süresinin kısalmasını da disiplin kaybı olarak sayarsak biraz sorunlu bile sayılabilir ama bu yağmur altında çok da birşey diyemiyorum.

Sonuçta zevkli, kısa, patikaları orta zorlukta bir yürüyüştü. Seneye gider miyim? Bir kere gördüm, balık-muhabbet dışında pek çekmez. Ama tavsiye eder miyim? Balık seviyorsanız, evet... :)

Not: Yazı boyunca yazmadım ama sonuna ekleyeyim. Yürüyüş boyunca herkesten ve herşeyden daha tehlikeli bir durum gördüm: Şemsiyeliler... Şemsiye, doğa yürüyüşüne uymaz demişlerdi. Bu nedenle hiç bir yürüyüşe şemsiye götürmedim. Yürüyüşlere şemsiye gitmeyeceğine göre acemidirler dedim ama B'de yürüyeni bile vardı. Sonuçta belki okuyan birilerine tavsiye olur... Doğa yürüyüşünde şemsiye kullanılmaz. Kendi tecrübemden yola çıkarsam; yürürken ellerinizi serbest bırakamazsınız şemsiye olursa, rahata alışırsınız, ıslanmak/kirlenmek giderek daha zor gelir-bu da hata ihtimalini arttırır, şemsiyeniz etrafa takılır; ki herşey olur o zaman. Ama daha kötüsünü bu yürüyüşte gördüm. Eğer şemsiye kullanıyorsanız, önünüzde ve arkanızda yürüyenlerin gözüne sokma ihtimaliniz yüksektir, önünüzde yürüyen insanın birkaç kez daha bastırırsanız ensesine sokabilirsiniz. Ve eğer bu durumların saygısızlık olacağını düşünmüyorsanız, sadece kendinizi düşünüyorsanız şöyle söyleyeyim: "O zaman önünüzde veya arkanızda yürüyen bir kişinin siz düşerken veya kayarken yardım etmesini bekleyemezsiniz, çünkü o sırada sizden gözünü veya ensesini korumaya çalışıyordur..." Lütfen kendinizin ve çevrenizin sağlığı için yürüyüşlerde şemsiye kullanmayın. Yağmur birşey yapmaz, en azından göz çıkarmaz...

Selam, saygı...

Sabuncubeli - Gürle Balık Çiftliği - Manisa
Servis Hareket _________________08:00
Çay Molası _____________________08:45
Hareket ________________________09:15
Mola(10dk) _____________________10:25
Öğle Yemeği(105dk)______________12:00
Bitiş __________________________14:45
Servis Hareket _________________15:30

Not: Ağır yağmur nedeniyle ancak 2 yürüyüş, 2 tane de Yemek fotoğrafı çekebildim. Kusura bakmayın...
http://s240.photobucket.com/albums/ff299/XtrmPrgrmmr/Trekking/2009/Sabuncubeli_20090208/