Thursday, May 21, 2009

Tire - Kaplan

Parkur: Tire - Kaplan
Grup: DEDAK (Dokuz Eylül Dağcılık Kulübü) - B Grubu
Tarih: 10/05/2009
Hava: Sıcak



Tekrar merhaba,

En azından gittiğimi yazmak için yazayım dedim. Tabi bir de fotoğraflarım var. Arada beğendiklerim de var ama umarım seversiniz...

Çok anlatacak birşey yok nedense bu hafta. Aslında sabah farklı olan ilk nokta Konak'a indiğimizde bizi epey bir kalabalığın bekliyor olmasıydı. Kalabalık her zaman iyi olmasa da gençlerin kalabalığı oluşturuyor olması DEDAK'ım adına güzel tabi. Neyse efendim, Konak'tan çıkıldı. Tire'ye kadar gidildi.

Tire'de sabah çayı mükemmel bir yerde yine. Tire'nin neresine denk geliyor bilmiyorum ama dışına doğru su akan, değirmenli bir yer var. Sanırım çok yoktur o civarda :) Geçtiğimiz sefer Tire'ye geldiğimizde burada çay içmeyi başaramamıştım. Bu kez kasaya ve mutfağa yakın oturup çayımı kapıyorum. (Bana "Buraya oturma" diyenler, sanırım şimdi neden orada oturduğumu anlamıştır :) Çakalımdır... :) ) Çayımı içiyorum ki, uzun zamandır aldığım en iyi haber. Ender abi karşımda. Mustafa abim de gelmiş. Sadece yürüyeceğiz derken güzel muhabbet de çıktı. :) Bugün şanslı başladık. (Tire'de olmanın dışında... Nedenine yine geleceğiz... ) Neyse efendim, çayımızı içiyor, suyun yanından tırmanışa başlıyoruz. Önümüze yol ayrımı geliyor. Sağa doğru köyün içinden asfalt tırmanıyor. Sol-Düz ise mükemmel yeşillik bir alan. Sanırım geçtiğimiz sene oradan yürümüştük. A grubu yeşile dalarken B'ler asfalt cezasında :) İşin şakası bir tarafa köyün içinden tırmanmaya başlıyoruz.

Yürüyüş parkurumuz çok yeşil değil. (veya A grubunun parkurunu görmüş bir kişi olarak aklım orada kaldı :) ) Genellikle patikalardan, itfaiye yollarından yürüyoruz. Tabi B grubu olunca bir de parkur kolay olunca hemen bitiyor :) Yaklaşık iki buçuk saat içinde Kaplan'dayız? Grubun büyük bölümü yanında getirdiklerini yemek üzere piknik alanına geçerken Mustafa abi ile geçen seneki köfte faciasını yaşadığım Kaplan köftecisine giriyoruz. Kalan grup içeride. Bu kez bir "Tire'de, Tire köfteci'sinde çalışan garsonun" bile anlayabileceği şekilde Tire köfte istediğimi uzun uzun ifade ediyorum. Köfte konusunda başarıyla getirmeyi başarabilse de, 3 tane masaya 10 tane servise içecek-salata servisini beceremeyen garsonları özel bir ilgiyle izliyorum. Garsonların şovlarını ilgiyle ve zevkle izlerken A grubunun gelmesi ile şov tam bir trajediye dönüşüyor. Önce bizimle birlikte gelmiş Doktor amcamızın artık getirebilirsiniz dediği köfteleri her masalara yaklaştıklarında getiriyoruz demelerine rağmen yarım saatten uzun bir süre getiremiyorlar. Sonra da sipariş aldıkları kırk dakikaya kadar masada beklettikleri insanlara "Tire Köfte kalmadı" zırvasını uyduruyorlar.

TİRE'DEYİZ, GÜNLERDEN PAZAR, SAAT 14 VE TİRE KÖFTE KALMAMIŞ !!!!!

Orada altımışını geçkin, yorgun ve gerekirse orayı satın alacak saygınlığa sahip bir doktoru aç bilaç dükkanlarından çıkarmayı göze alıyorlar ve böyle salakça bir yalanla insanları bir de salak yerine koyuyorlar. Aklınızda olsun Tire'ye Tire köfte yenmeye gidilemiyor. Çünkü sizi beğenmezlerse masa vermiyor, yemek satmıyor, bir de salak yerine koyabiliyorlar.

Aklınızda olsun; Porsche Jipiniz yoksa Tire-Kaplan'da ne işiniz var?

Bir daha Tire - Kaplan'da yemek mi? Mümkün değil.....

Neyse, sinirler zirvede. Yeniden geldiğimiz yolu tırmanıyoruz. Sanırım geldiğimiz yola benzer bir yoldan geri dönüyoruz. (Emin değilim, zira gelirken de güzel bir yol değildi, dönerken de değil. Aynı da olabilir, başka da...)

A grubundan ayrıldığımız Tire merkeze geldiğimizde saat henüz 3 gibi. Kimse doğru düzgün terlememiş, parkuru beğenmemişken rehberimiz A grubunun parkurunu bir süre yürüyüp dönebileceğimizi söylüyor. Tabi ki diyip yeşile dalıyoruz.

Yeşil bol fotoğraflar oradan. Çok net olmadığını biliyorum ama tüm gün yaptığımız kötü yürüyüşten sonra gerek tempo, gerek parkur zorluğu, gerek çevre güzelliği ile coştum yürüyorum. :) Bu nedenle, fotoğraflarda ne netlik ayarı, ne ciddi bir çakim var. Sadece ben mi? Tüm grup coştuk, yürüyoruz. Resmen zincirlerimizi atıp gitmeye başladık resmen. Sürekli tempo yükseltip pergelleri açıyoruz. Bir süre dere boyunca sürekli S'ler çizerek dereyi "dikiyoruz". Sonra dar patikalarda tırmanışlar başlıyor. Hatta sanki hatırlıyorum. Geçtiğimiz sene buradan çıkarken sürekli insanlar kayıyordu, hatta ben tırmanırken kayıp dizlerimin üzerinde toprağı avuçlayarak tırmanmıştım. Ama bu sene zor olan ilk tırmanış noktasına basamak taş koymuş köylüler. Bir yandan tırmanıyoruz. Bir yandan ağılların, ahırların, tarlaların yanından geçiyoruz.

Yürüyüşün en güzel yerlerine yaklaşırken (Nereden biliyorsun diyeceksiniz, bir süre daha yürüyüp rehbere yetişen grupta ben de vardım :( ) benim de dahil olduğum bir grup insanların tırmanmasına yardım edelim derken artçı kalıyoruz. Bu sırada A grubundan bir kişinin bileğinin ağrıdığı için yürüyemediği haberi geliyor telsizden. Cep telefonu ile net yer bilgisi alıyoruz. Öne, rehberimize durumu haber verip grubu geri döndürmesini konuşuyoruz. Bir artçı bırakarak 3 kişi yürüyerek çıktığımız tüm o güzelliği koşarak inmeye başlıyoruz. A grubu bizim asfaltlı parkurumuzdan geliyormuş. Yaklaşık birbuçuk saatte yürüdüğümüz yolu yarım saatte geri koşuyoruz. (Tabi benimkisi koşmaksa... Öyle bir kondisyon kaybı var ki, Mustafa abilere zaman kaybettirmemek için ne kadar çabalasam da ancak zarar vermeyecek tempoya ulaşıyorum. Sanırım eski tempomu sağlayana kadar bu tür destek çalışmalarında geri dursam, çalışma açısından faydalı olacak :( )

A grubuyla buluştuğumuzda rahatsızlanan üyemizi araca bindirerek merkeze indirdiklerini öğreniyoruz. Neyse, en azından A grubu ile merkezde fotoğraf çektirme şansımız bize kar kalıyor. Bir de dönüşü Ender abi ile yapma şansı tabi...

Tire'ye iniyoruz. Burada da anlatacak çok birşey yok. Bir tek Meydandaki (taksi durağının ordan) ışıklardan aşağıya doğru giderken sağda (sanırım ismi Ömür'dü ama emin olamıyorum. Girişte hemen solda kasa var...) bir mandıraya (3.-4. dükkan) giriyoruz. Ender abi'min süt ürünleri gelmiş. Biz de ayranlarımızı otlanıyoruz Ender abim'den. Ayranlar mükemmel, sanırım peynir, vs. de çok iyidir... Sonrasında da yolun sonunda otobüslere bşinip dönüyoruz. Sonrasında da anlatacak birşey kaldı da unuttuysam kusura bamyayın....

Kısaca özet geçersek, çıkarılacak dersler; Tire-Kaplan'a gidilmeyecek, gidilse de Tire köftesi olmayan o saygısız adamlara para kaptırılmayacak, Tire'ye gitmeden eve süt ürünü alınmayacak ki, oradan denenecek, bir de o değirmenin ordan düz yürümesi zor değil, o tarafa gidilecek, yürüyüş grubu olmasa bile en azından yarım saat o tarafa yürünecek, doğaya doyulacak...

Görüşürüz...

Not: Bundan sonra hedefim bu kadar uzun olmasa da günde günde kısa kısa aklıma gelenleri yazmak. Tabi nasılsa yürüyüş sezonu da bitti. Ist5Days'e kadar aklıma çok yazacak bir şey gelmediği sürece, kısa kısa birşeyler yazmaya çalışacağım.

Not 2: Ayrıca yazmak isterdim ama onu anlatacak kadar dolu yazamayacağım sanırım. Kısaca ve ne yazıkki TÜRKAN SAYLAN'ı kaybettik. Umarım onun kaybı en azından bizlerin Birşeyler Yapmadığımızı yüzümüze vurmamız için fırsat olur. O penceren bakan halini gözünüzün önüne getirin ve sonra aynada kendinize bakın. O bunları yapmışken, siz ne yaptınız???

Not 3: 1-2 güne kadar kısa birşeyler yazabilirim. Siz bir bunu okuyun da :) Reklamları dinlediniz...

Selamlar. (Evet, bir daha, Ne var? :) )

http://s240.photobucket.com/albums/ff299/XtrmPrgrmmr/Trekking/2009/Tire_20090510/

No comments:

Post a Comment