Monday, March 22, 2010

Balçova - Halkapınar Çeşmesi - Balçova

Parkur: Balçova - Halkapınar Çeşmesi - Balçova
Grup: DEDAK (Dokuz Eylül Dağcılık Kulübü) - B Grubu
Tarih: 21/03/2010
Hava: Sıcak



Merhaba,

Bu hafta yürüyüş için çok da karmaşık, uzun anlatacak bir şey yok aslında. Sabah kalkıyorsunuz 6.30'da da bir bakıyorsunuz, sabah değil gündüz olmuş. Rahatlık tabi had safhada. Yine hazırlıklar, fakat hava aydınlık olduğundan mıdır nedir kolay gidiyor tüm işler. Çanta hazır sayılır (Gözlük ve şapka unutulmuş ama otobüse binene kadar zaten hatırlanmayacak :) ), traş, diş fırçalama, kahvaltı derken...erken hazırım. Ne yapalım, alıyorum bilgisayarı, biraz sabah radyasyonu...





Dışarı çıkınca hafif bir soğuk var. Tabi kışa göre iyi bir hava ancak yaza hazır bünye için serini yiyorum. Servis geliyor, tabi bu kez farklı bir durum var. Balçova olunca parkur, Buca aracı Konak'tan önce gelip tüm müşteri topluyor :) Şen şakrak bir yolculuk, zate kısayken daha da kısa sürüyor, Balçova'da otel karşısında kalım. Çay içim. (Bu arada bir Altay yöneticisinden (tahmin ediyorum yöneticiydi, yoksa sabahın köründe Altay rozeti ile niye takım elbise giyer insan?) yenilen kısa fırça var. :) Sanırım orayı boş görmeye alışmış, biraz yavaş yürüyünce, (bir kaldırım hafif Kemeraltı pozisyonundaydı da :) ) önündeki bayanlara ilk uyarısı biraz sert oldu. Sanırım zor günler geçiyor? Biz de Altay severiz, tüm İzmir takımları gibi ama ne bileyim insan düşünür ki, ben üzerimdeki rozeti temsil ediyorum. ) (Neyse!)

A grubu araca biniyor, Biz otel alanının içinden yürümeye başlıyoruz. Bu arada Sağlık Kiti yine bende. Tanrım, ne onur :) :) Hafif bir rampa ve geniş patikalardan başlayan yol kısa sürüyor. Hem terleme öncesi ilk mola, hem duyuru fırsatı kullanıyoruz. Sonrasında yürüyüş hafif hafif başlıyor. (Gerçi bu deyimi sürekli kullanabilirim, zira yolun son 1 saatine kadar benzer kolaylıkta bir parkur.) İlk bir saat sonrasında biraz daralan ve rampa alan bir parkur. Hatta yemeğe doğru sürekli bir tırmanma bile oluyor. Aralarda nadir yaşanan zor inişler de mevcut. Ancak mükemmel çam kokuları, kuş cıvıltıları ve hafif sıcak-serin bir hava. O oksijen sarhoşluğunda düz yolda düşmemek düşmekten zor.

Öğle yemeğine gelirsek, hafif buruk... Doğa yürüyüşüne ilk başladığım parkur burası. Hatta ilk öğle yemeğimi yediğim yere kuruldu sofra. Bundan 3-4 yıl öncesi gibi, sanki ilk geldiğim gün... Buruk bölüm ilk aşamada bitiyor, sonrasında önce Hanefi abinin, sonra Haşim abinin ve en son İsmail abinin sucuk taarruzları. :) Özellikle Hanefi abinin köy tereyağı eşliğindeki sucuk teklifi inanılmazdı. Ancak tüm salvoları başarıyla savuşturdum ve trigliserid sorunu olan bir insan olarak bir haftayı daha doğada, çıplak ateşte, 4 saatlik yürüyüş üzerine yapılan sucuktan kendimi kurtardım. (Ama itiraf etmek gerekir, her hafta daha zor oluyor :) )

Öğle yemeği sonrasında önce kısa tırmanışlı, sonra belli bir rakımda devam eden çam ağaçları arasında yürüyüşle devam ettik. Muhteşem çam ağaçları, hafif serin-sıcak bir hava, yüksek oksijen oranı ve çam kokuları. Sanırım tanımlamak çok zor olacak. Yürüyüşün son 1-2 saatinde arada kısa zorlu inişler yaparak yürüyüş zevki de yapıyoruz. Ancak son inişlerden birisinde arkadaşlardan birinin bileği burkuluyor. Önce onun ayağını bandajlıyoruz. Sonrasında geride kalan yürüyüşçülerden birisi 2 arkadaşın daha, aslında sakatlandığı için geride kaldığını söylüyor. Grup ilerliyor. Sonda kalan arkadaşlarla birlikte neşeli bir son yürüyüş parçası yapıyoruz. (Neşeli, zira sakat olduklarından uzaklaşamıyorlar da, tüm konuşmamı dinliyorlar mecburen :) ) Bu uzun paragraftan çıkan sonuç; özellikle yürüyüşü bitirirken bastığımız yere dikkat ediyoruz, heyecanla acele basmıyoruz, burkulabilir. Bir de ayağımızda sakatlanma riski veya önceden tanımlı bir sorun varsa B grubu çok kolay olmadığı sürece, A grubunu tercih ediyoruz...

Neyse, takip ediyoruz, ana grup araç yolunu keserek yine sık ormanlık alana ve dere yatağına doğru iniyor. Bizler araç yolundan çıkış noktamıza sohbet ederek kıvrıla kıvrıla ilerliyoruz. Tabi araçların orada terli, yorgun, 3 otobüs insan bizi bekliyor. Onlardan da özür dileyerek araca biniyor, bu haftaki parkuru kapatıyoruz. Sonuçta B grubunda 80-90 arası insanı doğa ile biraraya getirip sadece bireysel hatalardan kaynaklı birkaç basit burkulma ile günü tamamlıyor, yorgun argın ev yolu tutuyoruz.

Gideceklere not vermek gerekirse, çok kolay değil, uzuna yakın bir parkur, ormanlık alan, çam kokuları bir yürüyüş (özellikle baharda (sonbahar veya ilkbahar) gelinmeli demekki) ve zor bir dönüş yolu. (Neden zor? Dönüşte önce Çeşme trafiğine takılıyorsunuz, üstüne bir de Üçkuyulardaki yol çalışması nedeniyle 1 şeridin kapanmasını eklerseniz, bir Hatay yolundaki çalışma nedeniyle sıkışıklık... Tam bir karmaşa...) Yani dönüş yolu hariç, hem gidişi, hem parkuru çok zevkli, tavsiye olunur.

Önümüzdeki hafta önce Cumartesi günü DEDAK Genel Kurul'u, sonra Pazar günü Mahmut. Tabi saatlerde Cumartesi günü yapılacak saat ayarlamasını UNUTMAZSAK!!! :)

Selamlar...

No comments:

Post a Comment