Monday, April 26, 2010

Türkiye Orientiring Federasyonu 3.Kademe Yarışları (Konya) 1/2

Merhaba,



17-18 Nisan 2010. Türkiye Oryantiring Federasyonu Konya Yarışları. Sanırım ilk kez Konya'ya gidiyorum. Gitmeden önce alınmış bir grup bilgi. Uzun zamandır antrenman yapmamış bir bünye ve doğal olarak heyecan. Gerçi Açık kategori yarışıyorum ama sonuçta insan heyecan yapıyor bir yıldan sonra insan.




Cuma akşamına kadar önemli bir heyecan ile geliyorum. Yaklaşık 1-2 haftalık harita çalışması ile geldiğim Otogar'da, elde haritalar ekibi bekliyorum. Otobüs geliyor, kalkışa yaklaştıkça takım da gelmeye başlıyor. 1-2 fotoğraf ile otobüse atlıyoruz. Kontur, Konya'ya giden 1- 2 firmadan birisi imiş. Biraz mide kalkımı ve 2 mola ile sabah sabah Konya havası.

Molalar ile ilgili çok da söylenecek birşey yok. 1. molada karşılaştığımız Bornova Anadolu Lisesi (BAL) öğrenci grubu bir orjinallikti. Ankara'ya üniversite gezisine gitmişler, dönüyorlar. Daha 2 gün önce meslek tanıtımındayken okulumda, şimdi de Konya yollarında karşılaşıyoruz. 2.molada da soğuk bir çorba ile geceyi bitiriyoruz. Kime lazım olur bilemem tabi ama İzmir - Konya yolunu Kontur ile gidiyorsanız, İzmir'den çıkışta 2. molada çorba içmeyin. Soğuk... (Çok spesifik oldu farkındayım ama ne yapalım :) )

Konya, 7 itibariyle biraz serin. Otogar'a giriyoruz. Daha önce, yer bulamayız düşüncesiyle ayırttığım yerler var, Özkaymak firmasında. Üzerinde biraz konuşuluyor. Sonunda, pazar akşamı yer bulamama ihtimaline inanıyorlar ve biletlerimizi de alıyoruz. Sonrasında araçların başlaması için yaklaşık yarım saatimiz var. Dolmuş marifeti ile otelimize gidebileceğimizi öğreniyoruz. İlk dolmuşa gideceğiz. Aslında serin sayılabilecek ama uyandıran bir hava var dışarıda. Dışarıda soluk serin bir şehir var. Dolmuşa biniyoruz. Hareket.

Sanırım dolmuş yolu boyunca gördüğümün bütün Konya ile ilgili fikrimi oluşturacağını düşünmemiştim. Konya nedir diye sorsalar, şu anda söyleyeceğim tek tanım var; Geniş yollar. Tabi sabahın erken saati olması nedeniyle yollar bomboş ama yaklaşık yarım saat boyunca yaptığımız yolculuk ya 4+4 ya da 3+3 şeritli yollarda geçiyor. Aslında böyle bakınca İzmir sabahından çok da farkı yok. İnsanlar yarı uyuyor. Cumartesi sabahı işe gidiyor herkes. Nemli bir hava, her tarafta çiçekler, çok yüksek olmayan binalar. Güzel bir şehir intibası ilk etapta.

Dolmuş bir dörtyol ağzında bizi indiriyor. Sağ tarafta birkaç yüz metre içinde Sema Otel. Sabah yürüyüşü iyi geliyor. (Gerçi birkaç yüz metreden uzun ama :) ) Sessiz bir ortamda, tek tük arabalar ve çiçek bahçeleri içinde evlerin arasından geçiyoruz. Otele geldiğimizde epey eski bir yapı ile karşılaşıyoruz. Nasıl oluyorsa Konya'nın iyi otellerinden birisi imiş. Odalar biraz eski, lobi köhnemiş ama temiz, düzenli bir yer. Güleryüzle karşılanıyoruz. Odalar dağıtılıyor.

1 saat kadar dinleneceğimiz duyuruluyor. Garip. Zira 1 saat dinlenirsek yol, toplantı ve kahvaltı için sadece 1 saat kalacak. Erken çıkma teklifim uygun görülmüyor. Herkes çok yorgun sanırım. Odalara yerleşiyoruz. Tama ayakları uzatıyoruz ki, Sami hoca ve Hüseyin abi kapıda beliriyor. Toplantıya yetişmek ve kahvaltı etmek için erken çıkmamız gerekecekmiş. Aceleyle toplanıyoruz.

Yarış toplantısı Atatürk Stadyumu'nda yapılacak. Yaklaşık 15-20 dakikalık bir yürüyüş ile seğirtiyoruz. Stad karşısında Simit Sarayı var :) Kahvaltımızı edip oturuyoruz. Hocaları toplantıya gönderiyoruz. Sonrasında gelen telefonla biz de onlara katılıyoruz. Burada ilk kötü haber; Açık yarışçılarına SI yüzüğü vermiyorlarmış :( (Bakınız Yarış Süreci) Bu yaştan sonra Zımba basmayı öğreneceğiz yani :( Federasyon başkanımız ile sohbet ediyoruz, fotoğraflar ve zaman geçimi. Toplantı sırasında Nurcan ile oturup harita çalışıyoruz. Epey zor oluyor, zira unutmuşum yahu, yapmaya yapmaya... Sonrasında servis beklenimi ve yarışa gidiş...

Hazırlanan araçlarla Meram Dutlukırı'na (yanlış olabilir) intikal (Bu kelimenin nedenini de sonra anlatacağım). İlk bakışta söylenebilecek tek şey var; çok güzel, özenle hazırlanmışlar...Ellerindeki imkanları seferber etmişler ve yarışçılar için çabalıyorlar. Oluşturulan oturma alanından, ortalıkta temizliğe bakan arkadaşlara, dışarıda nöbet tutup arada gelip toz kalkmasın diye ortalığı sulayan arazöze kadar, hatta yüksek sesli müzikle (tarzı beni sarmasa da) sürekli insanları eğlendirmeye çalışan radyo (Tiryaki FM :) ) ve görevlilerine kadar herkes elindekinin en iyisini yapmaya çalışıyor. Yarış alanındaki tek eksiklik yarış öncesi ve sonrası konuşlanılacak gölge alanlar. Ancak onu da hallediyoruz. O kadar hevesle çabalayan insanlara laf söyleyemem kesinlikle.

Yavaştan start saatleri geliyor. Sıradan yola çıkmaya başlıyoruz. Hakemlerimiz bizlerden daha heyecanlı sanırım. İlk 5-10 dakika yarışçıların sürelerinde epey karışıklık yaşanıyor. Yarışçıların çıkıyor, giriyor, ilk barajda yığılıyor. Ancak 10 dakika içinde o da düzene oturuyor. Sıra bana gelip de baraja giriyorum. Sanki ilk yarışımdan daha heyecanlıyım. Sırayla süre barajlarını geçiyorum. Her barajda millet SI yüzüğünü öttürdükçe canım sıkılıyor :) ve Start.

Üçgen ile heyecanım geçer sanıyorum. Üçgenden ilk hedefe rahatım. Toparladım diyorum. Sürekli kendime tekrar ediyorum, kolay yoldan git diye :) Ama olmaz ki, ikinci hedef çok kolay; ormanlık alan sağdan köşe yapıyor. Düz çıkarsam karşısındayım. Düz basıyorum ve tak. Karşımda dikenli teller, alan sonu :) Hedef yok tabi... Önce kendime güven ile dolanıyorum, sonunda kendimi kandırmayı bırakıyorum. En kolayı ağaçlık sınırını bulmaktı. Neden 5-7 dakikadır dolanıyorum? Sınıra yürüyünce tabiki hedefi buluyorum. Hafif koşu temposu ile gidebiliyorum. Önce tel boyunca gidiyorum, basit olsun. Köşeden pusula da kurulur ama gerek var mı derken çocuk bahçesi görünüyor ki, insanlar da o bölgede... Yeniden kendime güvenerek direkt basıyorum. Sonra yine dikenli teli uzaktan takip ile hedefi tutturuyorum. Sonra yine yola dönüş. Sonra yakalamam gereken bir hedefin yakınından geçiyorum. Bundan sonraki tüm hedeflerde "Sezgisel Orientiring" terimine uygun gidiyorum ki, ilk hedefte yaptığım büyük süre hatasını biraz telafi edeyim. Tabi yine büyük bir koşu performansı gösteremiyorum ama nefesim açıldıkça vücut rahatlıyor, hafif tempo koşabiliyorum. Hatta son hedeflerde normal yarışçılara benzer koşabiliyorum bile. Ve son. Sona geldiğimde ısrarla SI yüzüğü basmamı istiyorlar. Dilimi, hatta serçe parmağımı teklif ediyorum ama SI cihazına sığmıyor. Sonunda varış noktasındaki zımbada anlaşıyoruz. :) (Tabi hakemler sıklıkla zımba kullanmıyorlar, ben ise zımba konusunu hiç bilmiyorum :) )

Tabiki beni beklemiyorlar. Hem süre olarak erken gelmişim, hem de benden 15 dakika önce gelmiş olanlar var. Acilen birşeyler giyip Selva-Redbull'a oturuyoruz :) Bu arada laf arasında tabiki "güzel bir makarnaymış" Selva'ya ve her ihtiyacımız olduğunda tepemizde biten Redbull'a (veya daha doğrusu bizim onların tepesinde bittiğimiz :) ) çok teşekkür. Hakikaten güzelmiş yahu. :)

Yarışlar bitiyor, yağan hafif yağmur ile protokole kaçıyoruz. Yağmur bitince dolanıyoruz, yine yağmur başlıyor,  yine kaçıyoruz, sonra yine dolaşma :) Bu şekilde ödül töreni süreci bitiyor. Bu sırada Türkiye Oryantiring Federasyonu'nun kulüplere malzeme dağıtımı yapılıyor. Artık kulübümüzün de orjinal hedefleri, zımbaları ve antrenman pusulaları var. Ödül töreni bitiyor, malzemelerimizi de alarak otelimize dönüyoruz.

...
[Fotoğraflar ve 2.gün SONRA]

No comments:

Post a Comment