Wednesday, February 13, 2008

Mavrova Günlüğü - 1

Merhaba,



Çok detay verilecek bir gezi değildi. Malum benim dışımda çok kişiyi içeren bir gezi. Öyleyse çok detay vermek doğru olmaz. Öyleyse gördüklerimi ve yiyip-içtiğimi anlatayım.

Üsküp Havalimanına inmeden önce aslında anlatılacak şeyler var. Pencere kenarı merakım yoktur aslında uçakta. (Hele ki grupta bulunan herkes pencere kenarı için birbirini eziyorken :) ) Ama ilk kez uçakta pencereden farklı bakmayı başardım sanırım. Aşağıda (ki artık yeteri kadar aşağıda değildi.) bulutlar vardı. Ve bulutların arasında tepeler. Tam çıkmalık, tam tırmanmalık. Aşağıda düz alanlar, yerleşim yerleri, hiçbirinin anlamı yoktu. Ve belki de ilk kez bir uçuştan bu kadar zevk aldım. Biliyor musunuz, İstanbul'dan Üsküp'e kadar belki de onlarca tırmanılabilecek doğa yürüyüşü (trekking) parkuru var. (Dağcılık bilmediğim için o konuda yorum yapamayacağım :( ) Ama hafif kar yağmış, dorukları, bir bölümü ağaçlık, bazı yerleri kayalık tepeleri gördükçe, insan aslında ünlü repliği söylemek istiyor: "Sağda müsait bir yerde..."

Neyse, Üsküp'e iniyoruz. Üsküp Havalimanı çok güzel, küçük bir havalimanı (Alexander, The Great). Eski Türk filmlerindeki gibi uçaktan inip yürüyerek limana giriş yapıyorsunuz. Hani aileniz falan camdan bakar da, siz koşarak alana girersiniz, işte öyle. Hızla alana giriyoruz ve pasaport kontrolü. Eşim benden önde tabiki. Onun pasaport kontrolü oluyor, hızla geçiyor. (Sürekli geliyor ne de olsa.) Ama ben şüphe arz ediyorum sanıyorum. Diyalog şöyle:
Polis: Hoşgeldiniz. Nereye geldiniz?
Ben: Üsküp
P: Neden?
B: Tatil?
P: Üsküp'te ne tatili?
B: yani Mavrova'ya?!?!
P: Mavrova'da ne yapacaksınız?
B: Kayak?!?!? (Bu arada belirteyim, Mavrova, Üsküp'e çok yakın ve çok ünlü bir Kayak/Tatil merkezi?!?)
P: ... Olabilir.
B: eeee, teşekkürler?!?

Dediğim gibi sanırım şüphe arz ediyorum. Kısa bir sorgudan sonra, bavul alımına geçiyoruz. :) Bavullardan alabildiklerimizi alıp (ki bu ayrı bir olaydı,) dışarıda bizi bekleyen hocamıza seyirtiyoruz. (Sağol Ferhan ŞENSOY) Hocamı belki de bir yıldan uzun süredir görmedim, insan özlüyor. Sanki aradan birgün bile geçmemiş gibi, Profesör Radevski (ya bundan sonra yüzüne söylediğim gibi Vlademir hoca diyeyim, zor olacak) büyük bir samimiyet ve özlemle karşılıyor. Ve tabiki yapacağımız (yapabileceğimiz, yapmak isteyeceğimiz) herşey düşünülmüş, olabilecek en iyi şekilde planlanmış. Araçlara yerleşip Üsküp'e yola çıkıyoruz.

Üsküp aslında ayrıca anlatılması gereken bir deneyim. Uzun uzun anlatılabilecek bir yer. Ve tabi ki, bir mühendis ile değil, bir şairle gezmelisiniz. Üsküp eski bir Doğu Avrupa şehri. Sanırım bu terim, beni bir çok betimlemeden kurtarıyor. Okuduğunuz tüm kitapları düşünün. "Eski", "Doğu Avrupa", "Avrupa", "Şehri"; terimlerinin anlattığı herşeyi görüyorsunuz. Sisli, puslu, kirli, sessiz, yorgun bir şehir Üsküp. Ve Üsküp'dekiler de; Avrupa'lılar, ama yorgunlar. Gülüyorlar ama mutsuz hissettiriyorlar. Ancak kızgın değiller. Durumlarını biliyorlar. Yapabileceklerini yapıyorlar. Daha fazlasını hakettikleri anlarda bile, belki de olabileceğin en iyisini, kendilerine verilebileceğin en iyisini aldıklarından eminler. Kızmıyorlar. Bilmiyorum. Belki daha fazla şey hakediyorlar. En azından bu sakinlik, dinginlik ve olgunlukla daha fazlasını hakettikleri kesin. Burada ortaya çıkıyor zaten. Savaşçı toplum ve tarım toplumu farkı belki de.

Makedonlar, tarım toplumu. Yıllarca başarılı ve düzenli bir sosyalizm ile yönetilmişler. (Bu sosyalizm iyi veya kötü durumu değil. Sadece sosyalizm veya benzeri bir yapıyla yönetildiklerini ve bu yönetimi iyi uyguladıklarını söylüyorum. Bu yönetimin seçilmesi doğru mu? O ayrı bir tartışma konusu...) Çok şey vermişler. Çok şey almışlar. Onlarad hep, "Siz verin, devlette size verecektir" denmiş ve işin orjinal yanı; "İKİ TARAFTA SÖZÜNÜ TUTMUŞ" (Verginizi verin, yol-su-elektrik hesabı :D ) yani bence. (Sosyolog değilim tabi ama sanki güzel biryer. (güzellik, görsel değil...))

Neyse, Vladimir hocamızın küçük gezisi ile Üsküp'ün en kritik sayılabilecek yerlerini hızlı bir tur attıktan sonra, kendisinin hazırladığı börek ve kekleri yemek, o özel hazırlanmış çayı içmek için evine gittik. İşte burası eğlenceli ama anlatmam mümkün değil. Yaşanması gereken bir Alexander Ata Radevski deneyimi. Hocamızın küçük oğlu ile yaklaşık 1-1,5 saat süren bir eğlence fırtınası. Anlatmak mümkün değil, hatta Üsküp'ten aklımda Ata ile geçirdiğim 1 saat ve o mükemmel çay kaldı desem yeridir. Ha bir de kaybolMAma meselesi var ki, kaybolmamış birilerini arayarak geçirilen bir 20 dakika. Nasıl anlatsam, mümkün değil.

Kısa bir Tragovski gezisinden sonra (Tragovski Center Üsküp merkezinde bulunan bir alışveriş merkezi. Türkiye'deki alışveriş merkezlerine göre biraz eski de olsa, aynı anlamda değerlendirilebilir.) bir kafe (Machiatto konusunda tüm Makedonya'da büyük bir ısrar var. Sanırım bu kahvenin ithalatını yapan yaşamıştır.) molasından sonra uzun bir alışveriş günü ve sonrasında yola çıkış. Saat 6-7 oldu. Sanırım akşam yemeğini gece yemeği olarak Mavrova'da yiyeceğiz. Neyle karşılaşacağımı İzmir'de yaşamış birisi olarak tahmin edemezdim tabi. Neyse, bunu yazmam 2 gün sürdü. Şimdi yayına açayım. Diğer parçayı yazmaya devam ederim ve fotoğraflarla açarım...

2. parçada görüşmek üzere...

No comments:

Post a Comment