Wednesday, February 27, 2008

Metropolis - Keçi Kalesi - Sağlık Köyü

Parkur: Metropolis - Keçi Kalesi - Sağlık Köyü
Grup: DEDAK (Dokuz Eylül Dağcılık Kulübü) - B Grubu
Tarih: 24/02/2008
Hava: Açık/Güneşli/Sert rüzgarlı



Sabah 6:30'da kalkıyorum. Hatta 6:15 gibi gözler açılıyor. Biliyorum dışarısı karanlık. Perdeyi açmadan, hatta aralık perdenin arasından bakmadan kalkıyorum. Çünkü biliyorum; dışarısı soğuk, karanlık, kimkimse yok. Yani moral bozmak ve yatağa dönmek için İzmir bana hertürlü koşulu sunuyor :) Ama moral bozmak yok. Kalkılacak, yürüyüşe gidilecek. Hatta geçtiğimiz hafta yaşananların şanssızlık olduğunu ispat etmek için bu sabah bacağım kırılsa kalkılıp yürünecek, çünkü "zor geldi de gitmedim" bahanesini kullanma şansım olması için bir süre gitmeliyim. Her hafta bir sorun çıktı. Bu hafta benim dışımda sorun çıkartacak birşey kalmdığına göre neden kendimi bundan mahrum edeyim ki?

Neyse, sabah kalkıyorum... Çantamı akşamdan hazırladım sayılır. Tüm malzeme çantanın yanına dizilmiş, çantaya alım sırasında yerleştiriliyor, bir yandan da malzeme listesinde üzeri çiziliyor. (Fotoğraf makinesini unuttuğum gün aklımda hep. Vücuduma ve beynime güvenmek özellikle bu konularda çok sakıncalı. Sanırım bana güvenecek bir beyin lazım. :) Hafızası iyi durumda, az kullanılmış, hı? ) Neyse, çanta tamam, kıyafetler tamam. Bu arada tost makinası ısınmıştır. İçine ısıtmak üzere börek konulacak ki, bu sırada öğlen yemeği tostu hazırlanacak (Müyendis beylerin Paralel Processing dediği olaydır bu işte. Kim demiş OpSys hayatımız etkilemez diye :) ), ki tost hazırlamak ve suları doldurmak uzun işler olduğundan bir yandan ısınmış böreği yemek bile bu süreçte değerlendirilir. Servis 7:15'de Üçkuyular'dan kalktığına göre sanırım 7:15'de evden çıksak yetişiriz, ki son 15 dakika. Diş fırçalamaya zaman var. Bu arada atalarımız "Tam 2 dakika" diyordu, yaşlılar hatırlar tvden. Gerçi at da sayılmam ama diş fırçalarken 15 dakikam nereye gitti??? 7:15 itibariyle çantama son bakışı fırlatıp, toparlanıp kendimi dışarı atıyorum.

Hmmm, sanırım özlemişim bu mereti (Zardanadam'ın başka bir amaçla yazdığı bir şarkı ama apartmandan dışarı çıkınca, tam hissim bu. Özlemişim bu mereti. Dışarısı yeni aydınlanmış, havada pis bir koku var ama sanki şu anda başlayan güneşin ilk ışıkları ile gecenin şehre getirdiği pislik temizlenecek, ve herşey yeni başlıyor hissi. Sanki şehrin tüm havasını temizleyeceğiz birazdan, sadece kendi ciğerlerimizi değil. ) Koşar adım, İzmirspor köprü altına gidiyorum. Etrafta birçok kişi var. Hepsinin sırtında çantalar. Bugün İzmir yürüyor sanırım. Tanımadığım birçok kişiyle selamlaşıyoruz. Ne de olsa sırtçantam kardeşliği. Neyse, araç geliyor ve Konak'a hareket ediyoruz.

Konak'da misafirim olarak Berna biniyor. Sonrasında, geç kalan Aslı da katılıyor. (ki ben geç kaldım mı 10'da uyanıyorum. Başkası geç kaldığında otobüse Konak'ta yetişiyor. Gençlik böyle birşey olmalı...) Yol boyunca herkesin beynini ütüleyerek sabah sabah uyanmalarına yardımcı olmaya çalışıyorum. Tamamen amme hizmeti. Bu arada resmi olarak DEDAK üyesi olduğumu gösterir kartımı İsmail beyden alıyorum. Artık resmi olarak üyeyim, gevezelikten üye çıkartma gibi bir kuralları yoksa artık benden kurtulamazlar. :)

9:15'de çay molamızı yapıyoruz. Kısa, neşeli bir sohbet eşliğinde (ki biraz da Berna'ya ekip tanıtım toplantısı gibiydi.) çaylarımızı içiyoruz. Selçuk bey'den ilk vaatlerini alıyoruz. (İlk sızan bilgiler arasında DEDAK'a deniz getirme projesi var. Sanırım sonrasında da DEDAK'a havaalanı yapacaktır. :) ) Tekrar araçlara doluşup kısa bir yolculuk ile Metropolis'e gidiyoruz.

10:00'da Metropolis'deyiz. Kendimi bildim bileli çalışmaları devam eden arkeolojik kalıntıları (veya adı herneyse) görmek için uğraşmam. Bu tür geziler de olmasa tarihi mekanlardan bihaber bile yaşayabilirim. Ama bilmiyorum tabi, bu benim fikrim. Mutlaka oradan da aldıklarım var. Ama nereye kadar tabi... Neyse, hocamız sağolsun anlatıyor, bol fotoğraf çekiyor, biraz etrafı inceliyorum. Aslında içim biraz da uzun zaman sonra ilk kez geldiğim yürüyüşün başlamamasından karışık. Hadi diyorum, başlasa da gitsek... 10:35'de servise biniyor ve sanki saatlerce sürmüş gibi gelen yürüyüş başlama noktası yolumuza çıkıyoruz.

11:00 ve sonunda başlama noktasındayız. Yürüyüş uyarılarını alıyoruz. Bu sırada çantaya son bakışlar ve sonunda hareket. Çok geniş bir patika ile hafiften tempo bulmaya başlıyoruz. A grubu, B grubu birlikte yürüyerek başladık. Soyunun komutuyla titreyen terli bedenlerimizde kalplerimiz korkak serçeler gibi hızla atmaya başlamıştı. Eeee, düşününce yaklaşık 100 kişiden bahsediyorduk. :) :) :) Tabi, soyunduk :) :) :)

11:45'de ilk molamıza kadar kayalık, kolay-orta zorlukta bir tırmanış yapmış, biraz neşemizi bulmaya başlamıştık. Molada su ihtiyacımızı gidermiş, canlanmış, Keçi Kalesi'ni gözümüze kestirmiştik...

12:15 Keçi Kalesi zamanı. Belki de Keçi Kalesi'nden kalanlar demeliyim. Burada not düşelim. Keçi Kalesi'ni görmek isteyenler acele etmeli. Çünkü birkaç yıla kadar birşey kalmayacak. Büyük bir bölümü yıkılmış. (tabi ki kendi başına değil, o konuda da bütün becerimizi göstermişiz. Büyük bir bölümünü sanırım elimizle yıkmayı başarmışız.) Bu yüzden Keçi Kalesi'ni görmek isteyenler, hala şansları varken, gidip görsünler. En azından arta kalanları...

12:55'deki öğle yemeğine kadar kısa bir yürüyüş ve sonrasında uyku zamanı :). İşin şakası bir yana, yemek faslı başlıyor. Güzel, muhabbetli bir sofra sonrasında hem motoru biraz soğutmak adına, hem de uyku pozisyonuna geçen arkadaşlardan yeme ihtimalim olan dayaktan korkarak susuyorum. Yaklaşık 8-9 kişilik gruptan tümden yayılıyor, uyuklama düzeninde yerleşiyoruz. Bu sırada kaçırdığımız güzel bir öğle yemeği sonrası eğlencesinden dönünce haberimiz olacak. Neyse, sanırım soğuk rüzgarın ve yoğun güneşin birleşimi herkeste uyku etkisi yaratıyor.

14:15'te B grubu çıkıyor bağırışları ile ayaklanıyoruz. Sessiz, yarı yorgun bir yürüyüşe başlıyoruz. Nedense zevksiz bir yol. Dümdüz ovadan yürüyoruz. Her tarafta yerde saplanmış taşlar. Ya kayalık olsun, ya toprak diye düşünüyorum. Tabi doğa beni dinlemiyor. Zaten ne zaman dinledi ki? (ki daha ben kendimi dinlemiyorken, o beni dinlese zaten saçma olurdu. Akıllı kadın bu, tabiat ana...)

Biraz sonra kayalık ince bir patikadan aşağıya iniş başlıyor. İşte bu biraz neşemizi yerine getirecek. Zira ince bir patika, bir taraf uçurum, çok sert bir rüzgar, yer kırık taşların olduğu kayalık... Tamam, bu bizi biraz idare eder. 15:15'e kadar inişimiz sürüyor. Bu anda 10 dakika meyve molası. Sonra kısa bir iniş daha. Ve 15:50'de otobüs öncesi son mola.

Otobüslere giderken geçirdiğimiz ezilme tehlikesine kahkahalarla gülüyoruz. Bir daha grubu eğlendirmek için direkt dağdan yuvarlanmayı düşünüyorum. (İşin şakası bir tarafa, korkutmak için son ana kadar arkamdan sessiz gelerek, son anda korna çalıp beni zıplatan motorsiklet sahibi genci buradan da tebrik ediyorum. Burayı okuması imkansız ama bunu yaparak yürüyüşten dönen o kızları çok etkileyemediğini söyleyebilirim. Sanırım böyle bir amacı varsa önce o motoru değiştirmeli veya o kafasındaki dev, biçimsiz kaskı değiştirse bundan sonraki Yürüyüş gruplarında şansını arttırabilir. :) Neyse, yürümeye o tarafa giderseniz ve yanınızda bayanlar varsa, bu arkadaşa dikkat... :) :) )

Otobüslere biniyor ve yine İzmir'e götürülüyoruz. Bu kez içimde bir gariplik var. Bu kadar zaman sonra yürüdüğüm için mutluyum. Yürüdüğüm grupla çok eğlendiğim için mutluyum. Yürüyüş temposu ve düzeninden çok memnunum. Kendimi dinlenmiş de hissediyorum. Ama dönerken nedense birşeyler eksik??!?!? Kendimce bazı nedenler buluyorum. Kısa sürdü, parkurun çevre güzellikleri konusunda (?!?! bilmiyorum) sorunlarım var, öğle molasından sonra yürüdüğümüz düz yoldan çok hoşlanmadım ve sanki biraz daha fazla konuşabilirdim (tamam, bu şakaydı...). Dediğim gibi birşeyler eksik kaldı aklımda. Tam da isimlendiremiyorum. En azından şu garanti: Tamam bu parkuru ve Keçi Kalesi'ni herkes bir kez görmeli. Ama sanırım bana bir kere yetti? (Kendime notlar: Ulaş, Önümüzdeki sene bu parkurun olduğu hafta için başka bir parkur bakabilirsin...)

Bu arada zorluk konusunda not düşmeden olmaz: Dönüşteki rüzgarın da etkisi ile, dönüş yolunun yaklaşık yarım saatlik bölümü orta ve üzeri zor sayılabilir. Onun dışındaki zamanlar için B grubu parkurunu kolay, belki nadir anlarda orta zorlukta düşünülebilir.

Aklımda kalanlar, ne yazıkki sadece bu kadar...
Görüşmek üzere,

Not: Tabi ki Salih abimize çok selam... :)

Metropolis - Keçi Kalesi - Sağlık Köyü (~15 km)
Servis Hareket _________________08:00
Çay Molası _____________________09:15
Metropolis molası ______________10:00
Metropolis'ten hareket _________10:35
Hareket ________________________11:00
Mola(10dk) _____________________11:45
Keçi Kalesi(15dk) ______________12:25
Öğle Yemeği(80dk) ______________12:55
Mola(10dk) _____________________15:15
Mola(10dk) _____________________15:50
Bitiş __________________________16:15
Servis Hareket _________________16:30

Çektiğim fotoğraflardan bazıları:


Photobucket albümüne erişim:
:http://s240.photobucket.com/albums/ff299/XtrmPrgrmmr/DEDAK%20-%2020080224/

Flickr albümüne erişim:
http://www.flickr.com/photos/xtrmprgrmmr

No comments:

Post a Comment