Saturday, October 30, 2010

Kavacık - Gödence

Merhaba,

Araya birşeyler girdi ama yine geçen haftaki yürüyüşün notlarını yazabiliyorum. Ancak sıra geliyor ama arada çalışmalıyım da değil mi? :) Geçtiğimiz pazar günü Kavacık - Gödence yürüyüşü yaptık. Bu kadar zamandır yürüyorum ancak her seferinde bu yürüyüşü kaçırdım. Bu kez şansım yine ters gider mi diyordum ama pazar sabahını gördüm...




Akşam erken yatmanın verdiği şans ile sabah rahat kalktım. (Sanırım bir de yürüyüşün cazibesi :) ) Çanta zaten hazır sayılır. Yaklaşık olarak da aynı rota; önce lavabo, mutfaki kahvaltı, paralelinde öğle yemeği hazırlığı, çanta hazırlama, paralelinde kahvaltı, çanta toplama, paralelinde dişler, traş derken saat çeyrek geçecek. Koşarak iniyorum. Karakol tarafındaki bakkal açık, kentkart doldurmalı. Sabah sabah günaydın, gazeteleri yerleştiren ve kapıcılarla sabah muhabbetindeki bakkala. Kentkartı doldururken gözü batonlara takılıyor. Balığa mı gidiyorum? Aslında balık için geç bir saat. Tamam hava yeni aydınlandı ama bu saate kalmış olsam balık falan bulamam. Dağa, yürüyüşe gidiyorum diyorum, tabi garipsiyor :) Dağda ne işi var insanın değil mi? Hem de pazar pazar bu saatte kalkarak :) (Şarabı bilse belki fikri değişir :) ) Neyse, acelesine durağa koşuyorum. Hava hafif serin. Otobüs gelince bir şans. Zira hafiften dershane saati geliyor. (Zaten indikten sonra, bakıyorum sonraki otobüsler hepten dolu.) Demekki neymiş? Mithatpaşa tarafından geleceksen 7.30 itibariyle otobüse binebilmek şans işi olacak. Öncesinde inmiş olmak gerek.


Otobüslerin toplanma yerine gidiyorum. Benim çocuklar önceden gelmişler, hatta Zafer abi, eşi, fotoğrafını beğenmeyen oğlu :) ve birçok kişi... Otobüsü beklerken Gödence'de olacaklar hakkında muhabbet... Bu sırada İsmail abi geliyor. Uzun zaman sonra eski dostları görmek güzel. Biraz maç muhabbeti. Bu sırada adını yazamayacağım, üyesi olduğum kulübün aracı geliyor. Büyüklerim ile selamlaşabiliyorum. Keşke böyle olmasaydı diyebiliyorum ancak. Bu kadar çabadan, emekten sonra istenmemek garip birşey, hem de insanlar tarafından isteniyorken birkaç kişinin, birkaç yetkinin kurbanı olmak... Neyse, bizim araçlar da gelmiş bu sırada. Çocuklar çantaları yerleştirmiş, sağolsunlar bana da yer var. :) Bakıyorum Kordelya geliyor. En önde Cem abi. Selam vermeye gideyim diyorum. Yol üzerinde Kübra hanıma rastlıyorum. Muhabbet, sohbet derken aracı kaçırmamak için geriye dönüyorum. (Cem abi, okuyorsan bu ikinci oldu :) Geçen gün de Karşıyaka'da tam otobüse binerken denk gelmiş, saniyeler ile kaçırmış, Mustafa abi ile selam yollamıştım. Bu kez de metreler ile kaçırdım :) Buradan saygılarımı göndereyim, kusuruma bakma... :) ) 

Neyse, biraz geç de olsa hareket ediyoruz. Bu hafta 5 araç olmuş. 2 ihtimal var. Ya Yüksekdoğaseverler giderek büyüyor, ya da kokuyu duyan gelmiş. :) İki ihtimalin de yüksek olduğu kesin. Kokunun etkisi fazla ama sanırım belirgin bir artış da var, Yüksekdoğaseverlerin doğaya kazandırdıkları arasında. (Aslında doğanın kişilere katacakları fazla olduğuna göre sanırım, cümleyi düzeltmekte fayda var; Yüksekdoğaseverler sayesinde şu anda daha fazla insan doğayla bütünleşiyor...)

Araçlar Mithatpaşa Sahil Bulvarı üzerinden Seferihisar yönüne gidecekmiş. Altyoldan gidiyoruz. Yanlış hatırlamıyorsam Güzelbahçe civarında market önünde duruyoruz. Kahvaltı ve malzeme alımı için kısa mola. Bu sürede biraz muhabbet. Bu arada eğlence aracı (araçlardan birisini bu şekilde damgaladılar ki, gürültü olmayacak araçlar da belli olsun. Darbuka-tef hep bizim arabada :) ) Molada diğer araçlardan eğlence severleri de bizim araca alıyoruz :) Muhabbete devam :)

Seferihisar'a varmadan sola tabela var, Gödence işaret ediyor. Epey bir tırmanış sonunda köye, kahvaltı molasına varıyoruz. Köyde ne yazıkki bir hazırlık gözlenmiyor. Bizden önce gelen araçlardakiler bir kahvehaneyi doldurmuşlar. İkinci kahvehaneye bakıyoruz, diyor ki çay yok :) Saçma değil mi? Son kahvehanede bir amcam var, tamam diyor, çay var. Önünde sıraya giriyoruz hemen. 3 tane küçük demlik :) Amcam da hazır değil ama en azından hevesli. Hemen 3 büyük - 5 büyük derken tabi amcayı da zorluyoruz ama en azından deniyor :) Bir yandan bardak doldurup bir yandan yeni demlikler açıyor bize. Sevdim amcayı be. (Bu arada ilk kahvenin sahibine telefonla bilgi verilmiş ama ya diğerleri ile paylaşmamış, ya da kimse bu kadar kalabalık olacağımıza inanmamış :) )Sonuçta köyün ekonomisine büyük katkılarla ayrılıyoruz, hareket noktasına varmak için yine araçlara biniyoruz.

Tırmanışımız araçla biraz daha sürüyor. Bir köprü üzerinde sona eriyor. Araçları boşaltıyoruz. Biraz ilerde geniş boş alanda, derenin kenarında duruyoruz. Isınma hareketleri, duyurular yaklaşık 15-20 dakika sürüyor. Sonrasında yürüyüş başlayacak. B Grubuna geçiyoruz. Öncelikle biraz geriye yürüyüp dereyi geçiyoruz. Henüz doğru düzgün akmıyor belki ama su var. Yavaş yükselen bir tırmanış da başlamış oluyor. Yarı ıslak bir patika, orman içi, solda bir dere yatağı ve hafif yükselen bir parkur. Sabah muhabbeti ile başlıyoruz tırmanmaya. Yine ayarlanmış bir tempo ile sürekli yürümek etkilemiyor. Dere boyunca tırmanmayı bir süre sonra bırakıp sağımızdaki tepeye dik tırmanmaya başlıyoruz. Tepenin üzerini aşıyoruz. Yola kadar hafif inişli bir parkur. İlk ciddi molamızı yolun kenarında yapılmış hendeği aştıktan sonra yapıyoruz. 



Sonrasında genelde yol üzerinden hafif tırmanış bir parkur ile tepeye yürüyoruz. Sonrasında zirve tırmanışı başlıyor. Epey sert bir tırmanış ama yüksek çam ağaçları arasında zevkli sayılabilecek bir yol. Burada anlatabileceğim tek dedikodu, bir amcam ile yaşadıklarımız :) Amcam epey yoruluyor. Meyve verebileceğimizi söylüyoruz birkaç kişi. Bende kuru üzüm var. Teklif ediyorum. Memnun olacağını söylüyor. Çanta indir. Cepleri tara. Üzümü bul. Torbasını aç. Uzat. Aldığım cevap; "Sende kuru üzüm mü var? İstemem..." :) Bu sırada artçımız geliyor. Gül hanım, ne bekliyoruz, mola mı var diyince, ne demek lazım? "Amcaya meyve vermek için durduk" değil mi? Değil. Zira amcam yanımdakilerden mandalin alınca direkt yürümeye başlamış zaten :) Biz de yolun ortasında kendi kendine durmuş meyve çıkaran, grubu yavaşlatan insanlarız :) Neyse, çantamı topluyor, direkt depar... 



Zirvede biraz serin, ama sevklşi bir manzara var. Yaklaşık 1 saatlik molamız için ben, Ali, Faruk birlikte oturuyoruz. Yemeğimi yiyip uzanıp dinlenmek için çok güzel bir nokta. Arada karşıma çıkan böceklere rağmen dinlenirim diyorum ama görmezden gelemeyeceğim birşey var. Ali bir kene buluyor ve yere yatma hevesimi mahvediyor :) Ayakta yemeklerimizi yiyoruz. Sonrasında yan masadan dolmalar :) Zafer abinin de aramıza katılmasıyla bir süre geyikle, güzel bir öğle yemeği sonrası yapıyoruz. Sonra mola saati bitince yola çıkıyoruz. Dönerken öğreniyorum ki, biz geyik yaparken Gül hanımın yürüyüş ile ilgili sohbetini kaçırmışız. Bir dahaki sefere unutmamalı...



tek sıra halinde iniş ile başlıyoruz, hafif bir eğim ile sürekli dereler atlıyoruz. Arada yükselmeler de oluyor. Bu sırada tepeden bir miktar inip genelde çıkış yaptığımız yere yakın bir noktaya dağı paralel gidiyormuşuz. (Sanırım bu cümle ile anlatamamışımdır. Bir de şöyle deneyeyim. Bir miktar, çıkış yaptığımız yerin tam tersi yönünde dağdan aşağı dik iniyoruz. Sonrasında çıkış yaptığımız yola doğru dağın çevresini dolaşıyoruz. (Umarım aklımdakini anlatabilmişimdir.)) Çıkış yaptığımız dik yamaca benzer bir yerden iniş yapıyoruz. Sonrasında yine bir miktar yol var.



Yol üzerinde bir miktar üzüm toplanıyor yine. Bu sırada gelirken ki hendek ve yine geldiğimiz yoldan (veya çok benzer, yakınında bir yol da olabilir?) aşağıya iniyoruz. Çıkarken zevkli bir yoldu. Dönerken de aynı yol olmasına rağmen dönüşü de çok zevkli (hafif zor) bir parkurdan iniyoruz. Yola çıktığımız yerde bizi bir minibüs bekliyor. Biniyoruz. Gödence'ye bizi geri indiriyor. Böylece parkur tamamlanmış oluyor.



Gödence'ye inince bizi A grubu ve yürümemiş olanlar Şarapevinde bekliyor. Sistem şu; Girişte 15 lira veriyorsunuz. Bir şişe büyük şarap veriyorlar. İçeride masalara peynir tabakları, zeytin ve arbola (eğer adını yanlış hatırlamıyorsam.) bırakmışlar. Hatta arada tazeliyorlar da. Baştan söylemem lazım, ben şaraptan ve diğer yiyeceklerin kalitesinden anlamam. Ama şarap güzeldi, peynir (özellikle tulum olanları) çok iyiydi, zeytin ve yağı da iyiydi, ama arbola dedikleri şey mükemmeldi. Ekmekle yeniyor. Peynir (galiba çökelekti), yoğurt, zeytinyağı, tuz karışımı, krem peynirden daha cıvık bir meze. Zeytine bulanarak da yenebiliyor. Ama neticede bunların hepsi şarapla çok güzel gidiyor. Tabi Yüksekdoğaseverlerin ikramı sucuk-ekmeği de unutmamak lazım. Herkese o yorgun anlara mükemmel gidecek şarap öncesi sucuk-ekmek ikram ediyorlar bir de. Bir de şaraba eşlik; müzik, eğlence ve dostluk cabası. (Aslında sürekli unutmamak lazım diyorum da, birşey daha geldi aklıma. Bir de mangalda mantar ikramı var :) Yolda mantar toplamış olanlar mangal başında bunları pişiriyorlar. Oturduğum çimlerde, komşum (ne yazıkki isminizi hatırlamıyorum ama sanırım siz de bu yazıyı okuyorsanız, benim adımı hatırlamamışsınızdır. :) Zira oryantiring için soru soracaktınız... :) ) mantar yemeye götürüyor beni de. Hakikaten güzel oluyormuş mangalda, doğal mantar. Tabi pişireni de tebrik etmek lazım. Pişiren abimiz de, tam filmlerdeki mangal yapmayı, insanlar yedikçe seven, kendisi yemeyen ama mangal yapmayı seven insanlar vardır ya, tam öyleydi. Büyük bir zevkle ikram ediyordu. Sanırım Bülent beydi, yamuluyorsam lütfen düzeltin...)



Sonuçta mükemmel bir yürüyüş, çok eğlenceli bir gün sonu ile tamamlandı. Dönüşte köylülerden alınan üzüm de cabası oldu.

Özetlemek gerekirse, güzel bir parkur, güzel bir yürüyüş temposu ile birleşince iyi bir sonuç oluştu. Manzarası, zorluğu, havası ile güzel bir parkurdu. Tek kötü noktası zirveye çıkmadan önceki dik çıkış ama o kadar olur. Hatta onu da ağaçlar arasında güzel bir bölüm olarak değerlendirebiliriz. Rehberimize çok teşekkür tabiki, temposu için. Sonundaki şarapevi aşaması ise mutlaka dostlarla gidilmesi gereken bir aşama. Bu nedenle hem tekrar gidilesi bir parkur, hem de dostlarla gidilesi bir parkur. Bir daha da giderim, sadece şarapevi için değil, dönüşün hendekten sonraki bölümü için de...

Selamlar...

Not: Bu yürüyüş notları biraz geç kaldı. Yoğunluk ve araya giren başka yazılar derken geciktik, kusura bamyayın...

Not 2: Arada kaçırmışsanız, 1-2 yazı geçti. 

Not 3: Önümüzde 2-3 hafta yürüyüş yok ama önce harita çalışması yapacağım, onları yazarım. Sonra da Ist5Days'de yarışmaya gidiyorum. Umuyorum onun notlarını paylaşacağım. Bana şans dileyin...

Not 4: Bazı fotolar aralarda. Tümü için aşağıdaki fotoların üstüne tıklayabilirsiniz.

Gödence - Gödence
08:20 > Araç Hareket (Konak)
09:40 > Gödence - Kahvaltı Molası (45 dk)
10:40 > Isınma hareketleri (15 dk)
10:55 > Yürüyüş Başlangıcı
12:55 > Zirve - Öğle Molası (60 dk)
15:20 > Yürüyüş sonu
15:35 > Şarapevi Girişi
18:00 > Gödence'den Hareket




No comments:

Post a Comment